AK Parti neredeyse iktidarda 8'inci yılını tamamlıyor. İktidarların Türkiye ortalamasına bakınca bu gerçekten önemli bir süre... Ayrıca bu dönemde Türkiye belki de tarihinin en kritik süreçlerinden birini yaşadı.
AB süreci, Cumhurbaşkanlığı eksenli 367 tartışmaları, 27 Nisan emuhtırası, yüzde 47 oya rağmen açılan AK Parti kapatma davası, şimdi ortaya çıkan darbe girişimleri, gerilime yol açan Kürt, Alevi ve Ermeni açılımları ve 2009'a damgasını vuran küresel ekonomik kriz...
Normal koşullarda bile bir partide, 8 yılda iktidar yorgunluğu oluşabilir. Ama ilginçtir AK Parti hâlâ dinamik bir yapıya sahip...
Peki, bunun sırrı ne?
Bu sırrı Ankara'dayken AB'den sorumlu Devlet Bakanı Egemen Bağış'ın davetiyle gittiğim "İl Başkanları" toplantısında bir kez daha gördüm.
AK Parti her ay 81 ilin il, belediye, il genel meclisi, kadın kolları ve gençlik kolları başkanlarını bir araya getiriyor.
O toplantıya girmeden AK Parti genel merkez binasının kapısındayken Nevşehir Belediye Başkanı Hasan Ünver'le karşılaşıyorum. Başkana bu toplantıların nasıl bir yararı olduğunu soruyorum.
Başkan Ünver şöyle diyor:
"Müthiş yararlı oluyor. Herkes sorunlarını Başbakan'ın önünde bakanlara ve ilgili yerlere iletiyor. Bu zeminde çözüm üretmemek mümkün mü? Uzun yıllar gazetecilik yapan biri olarak hiçbir partide bunu görmedim."
Birlikte toplantıya giriyoruz. İçerisi bir hayli kalabalık... Biraz sonra Başbakan Erdoğan geliyor. En önde oturan bakanların arasına oturmasını bekliyorum. Ama Başbakan Erdoğan öyle yapmıyor, arada başkanların bulunduğu bölüme oturuyor.
Bir süre sonra da kürsüye çağrılıyor.
Kürsüde Çanakkale Savaşı'nın yıldönümünden, son Ermeni tartışmasına kadar gündemdeki birçok konuya değiniyor.
Kamuoyuna yaptığı o konuşmaların ayrıntıları basında yer alacak ama benim dikkatimi teşkilata söyledikleri ve teşkilat mensuplarının tavrı çekti.
Çevreme her baktığımda, Başbakan Erdoğan, pür dikkat ve hayranlıkla izleniyor. Genel siyaset dışı konuşmaları tam bir "siyaset dersi" niteliğinde.
Son Ermeni tartışmasına sert cevaplar vermesine rağmen bakın teşkilatına nasıl sesleniyordu: "Demokratik açılımın durduğu, hız kestiği gibi yorumlar yapılıyor. Sorunu bilmeyenler, görmeyenler çözüm üretemez. Kendinizi bir özeleştiriye tabi tutmanızı istiyorum. Gerçekten kendinizi ötekinin yerine koyup, o şekilde düşünebiliyor musun? Farklı bir ana babanın çocuğu olarak dünyaya gelebilirdik. Bir Roman çadırında doğabilirdik. Bu empatiyi kurmak zorundayız..."
"Köy boşaltmanın ne demek olduğunu bilmiyorlar.
Bu ülkede Alevi olmak, Roman olmak nasıl bir duygudur anlamaya çalışalım" diyerek Kürt ve Alevi açılımına da özel vurgu yapan Başbakan Erdoğan, önümüzde bir erken seçim olmayacağını, ama bir seçim sürecinin de başladığının işaretini veriyordu:
"Bahar muştusunun bizi kuşattığı günlerdeyiz. Siyasetin de ısındığını müşahede ediyorum. 2011 seçimlerine hazırlanacağız. Kapı kapı dolaşacağız. İl, ilçe, belediye, genel meclis üyeleri kapı kapı dolaşacak. Onlar gelip size derdini açmayabilir. Siz el uzatacaksınız."
Başbakan Erdoğan son açıklamasıyla eleştirilse de Türkiye'nin birçok sorununa farklı yaklaşımlar getiren bir lider olarak hâlâ karizmasını sürdürüyor. Dahası teşkilatını da tabu sayılan konuları öğrenmeye, tartışmaya ve çözüm üretmeye sevk ediyor. Bu da mevcut siyasi partiler arasında AK Parti'yi hâlâ en değişimci parti yapıyor.
Bunu toplantı bittiğinde Kadın Kolları'ndan Hatice Kübra Öztürk ve Füsun Kümet'le birlikte gittiğim AK Parti Kadın Kolları Başkanı Fatma Şahin'in odasında görüyorum.
Türbanlı başı açık, Sünni, Alevi bütün kadınlar bir arada...
Şahin'e referanduma gidecek Anayasa paketini nasıl bulduğunu soruyorum, şöyle diyor:
"Gönül bütün Anayasa'nın değişmesini istiyor ama muhalefet buna izin vermiyor. Bu koşullarda yapılabilecek en iyi paket."