Suriye'nin geleceği, Türkiye'nin güvenlik ve istikrarı açısından hayati önem taşıyor. Şam, küresel ve bölgesel aktörlerin oyun sahasına dönüşürken Ortadoğu'yu dizayn etmeye soyunan ABD şimdilik kaçak güreşiyor. Bu izlenimi teyit eden değerlendirmeleri önceki gün ABD Büyükelçisi Francis Ricciardone'den dinledik. Büyükelçi'nin diplomatik dille anlattıklarının bana göre tercümesi şöyleydi:
Washington, kasım ayındaki Başkanlık seçimlerine kadar içe dönmüş durumda. Her ne kadar Ricciardone, seçim sürecinin dış politik gündemi etkilemeyeceğini savunsa da gerçekler bundan farklı. Büyükelçi'nin, "Amerikan halkı, bir başka ülkedeki iç savaşa müdahil olmamızı istemiyor" vurgusu bu açıdan çok şey anlatıyor. Ne büyük şanstır ki Türk halkı da Mehmetçiği ateşe atmaya yanaşmıyor!
ABD, operasyonel gücünü büyük ölçüde kaybettiğinin farkında. Yani askeri açıdan yenilenme sürecinde. Kaldı ki ülkesindeki finansal krizin tahribatını da onarmış değil. Irak ve Afganistan faturası da eklendiğinde "müdahale" seçeneğinden uzak durdukları ama bu işe uygun ülke aradıkları anlaşılıyor.
Bir yandan "Türkiye ile Tedbir Planları hazırlıyoruz" diyen öte yandan "Tampon bölge, uçuşa yasak bölge" için "söylemesi kolay pratikte zor" mesajı veren ABD tablosu var karşımızda. Yani hem Türkiye'nin kaygılarını paylaşan hem de yeterince güvence vermeyen ABD'den söz ediyoruz aslında.
Suriye dosyası ABD için çok yönlü manipülasyon aracı aynı zamanda. Örneğin, İran üzerindeki baskıyı artırmak, Ankara'yı Tahran'dan uzaklaştırmak için eşsiz fırsatlar sunuyor.
Ricciardone'nin, "İran, Esad'a silah sağlıyor, o silahlar PKK'nın eline geçiyor" ifadesini biraz da böyle okumak gerekiyor.
Ve tabii ki İsrail'in çıkarları... Özellikle istihbarat paylaşımı vasıtasıyla Esad'ın kimyasal silah depolarının tespiti, Türkiye'den gelecek bilgilerle "çifte kontrol" sağlanması. Bu silahların Hizbullah'ın eline geçmesinin önlenmesi.