Türkiye'de laiklik, daima tartışma konusu olmuş, "irtica geliyor" endişesi, zaman zaman doruk noktasına çıkmıştır. Kemalist modernleşme projesinde, dindarlığın görünür olması istenmemiştir. Batı müziği dinleyeceksin, Batılı gibi giyineceksin, geleneksel değerlerinden arınacaksın... Mısır'da ise, laiklik tartışmaları toplum hayatında önemli bir yer işgal etmiyor. Orada "laikler" ve "yobazlar" şeklinde bir bölünme yok. Medeni hukukları şeriata dayanıyor. Buna mukabil, İran'daki gibi kitleler ibadete zorlanmıyor. Başı açık da var, başı örtülü de; içki içen de, içmeyen de; camiye namaza giden de, gitmeyen de var. Bu ülkede laiklik, daha ziyade din ve vicdan özgürlüğü şeklinde bir uygulama alanı bulabilir. Sözgelimi İngiltere'de, Anglikan Kilisesi'nin, ya da Yunanistan'da Ortodoks Kilisesi'nin ayrıcalıklı bir durumu var. Ama "devlet dinine" dayanılarak, başkalarının inançlarına müdahale edilmiyor. Laiklik, "özgürlük şemsiyesi" biçiminde yorumlanıyor.
Şöyle bir yanılgıya kapılmayalım... Batı, Müslüman Kardeşler'e, "Laikliği ortadan kaldıracak" diye karşı çıkmıyor. Bu gruba muhalefetin temelinde, Camp David'de varılan mutabakatı devam ettirme arzusu yatıyor. Zaten ABD, "ılımlı İslâm" diye Türkiye modelini överken, kastettiği, "Batı'ya düşman olmayan ve teröre bulaşmayan" İslâm'dı. Bu modele, Mısır'da, Müslüman Kardeşler'i yönetime katarak ulaşılabilir. Onları dışlarsanız, grupların radikalleşmesine yol açarsınız.