Hem Mehmet Ali Birand'ı, hem de Yaşar Büyükanıt'ı kutlamak isterim. Birand, Büyükanıt'ı konuşmaya ikna etti; Büyükanıt da, tabuları yıkarak, düşüncelerini kamuoyuyla paylaştı. Bu sohbet bile, Türkiye'nin normalleşme sürecine girdiğinin bir göstergesidir. Keşke Büyükanıt, bir siyasi partiye üye olup, Parlamento'da da yer alsa. Tek örnek, Doğan Güreş Paşa'yı hatırlıyorum. Hatta milletvekili seçildiğinde, arkadaşları, "Koskoca bir Genelkurmay Başkanı sade bir parlamenter olabilir mi?" diye kendisine sitem etmişler. O da, şu cevabı verdiğini bana söylemişti: "Parlamento, Başkomutanlığı temsil etmiyor mu? Ben, Parlamento'nun emrindeyim."
Çok iyi oldu Büyükanıt'ın konuşması. Böylece, hem eleştirilere cevap verdi, hem de, yeni eleştirilere imkân hazırladı. Meselâ, "27 Nisan muhtırasını ben kaleme aldım" diyor. Oysa "Belki baskı altında kabul etmiştir" diye bir umudum vardı. Sayın Büyükanıt, o muhtırayı yazmak, demokratik bir ülkede alkışlanacak bir eylem değil ki, bunu adeta seve seve üstleniyorsunuz. Maalesef, 27 Nisan muhtırası, zihinlerde, demokrasiye vurulan darbelerin sonuncusu olarak yer etti.