Dinlenen Osman Paksüt değil, eşi Ferda Paksüt; müdahale ettiği için, onun konuşması da kayda alınmış ve üstelik pek hoş olmayan sözler sarf etmiş. Ferda Hanım, Turhan Çömez'le konuşmasında, "Biz ortalığı karıştırmak için öyle şeyler yapıyoruz ki" diyor; Osman Paksüt ilâve ediyor: "Kesinlikle böyle... İddianamenin iadesi gerekli görüşü bildirilirse, iyice karışır." Ferda Hanım, bir gazeteciyle görüşürken de, Anayasa Mahkemesi üyesi Serruh Kaleli'nin, AK Parti davasının son celsesinde, karardan önce 10 dakika dışarı çıktığını, Haşim Kılıç'ın odasından telefonla konuştuğunu söylüyor, "hesap işine" atıfta bulunuyor: "...Belki de o anda bazı şeyler kontrol edildi. Halledildi mi diye. Ve bazı çevrelere göre de, hesap konusunu görüşmüş." Ferda Paksüt, o sırada yanında olan eşi Osman Paksüt'e bu olayı sorup teyidini alıyor.
Osman Paksüt, şahsen dinlenmemesine rağmen, kıyameti koparıyor. Oysa en azından ahlâki açıdan hesap verme durumunda olan kendisi.
***
Yargı bağımsızlığı adına, hâkimlerin dinlenip, kayda alınmasında önemli bir koruma mevcut. Osman Paksüt'ün dinlenmesine sadece Anayasa Mahkemesi karar verebiliyor. Zaten böyle bir karar gizli kalmayacağı için, dinlemenin de bir faydası olmayacağı ortada.
Dinlemeye takılan yargıçlar açısından, Yargıtay 1. Başkanlar Kurulu 'nun bir kararını hatırlatalım. Neşter 2 Operasyonu'nda, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkanvekili Ergül Güryel ve birkaç hâkim dinlemeye takılmıştı. Ciddi ithamlar söz konusuydu. Yargıtay 1. Başkanlar Kurulu, Yargıtay Başkanı Eraslan Özkaya 'nın da katıldığı bir toplantıda, "Mahkemenin dinleme kararı olmadan, dolaylı telefon dinleme kayıtları kanıt sayılmaz" sonucuna vardı. (29 Haziran 2004) Böylece, vicdanlarından ziyade cüzdanlarının sesine kulak verenlerin aleyhindeki ciddi deliller buharlaştı. Bu karar alınırken, Yargıtay Başkanı Eraslan Özkaya, kendisinin de bir başka vesileyle dinlemeye takıldığını biliyordu. Alaaddin Çakıcı, Yargıtay'daki davasının lehte sonuçlanması için, MİT'çi Kaşif Kozinoğlu aracılığıyla kulis yapmıştı. Kozinoğlu ve Çakıcı, müteahhit Süha Hakkı Şen 'in yakınıydı. Özkaya ise, Milas'taki kooperatif evinin tadilatını müteahhit Şen'e yaptırmıştı. 5 Mayıs 2004'te Alaaddin Çakıcı Türkiye'den kaçtı. Bu kaçışla ilgili görülen kişiler arasında Süha Hakkı Şen de vardı. Şüpheliler, 1 Haziran'da gözaltına alınıp sorgulandılar ve serbest bırakıldılar. 1 Haziran'ı izleyen günlerde, Yargıtay Başkanı Eraslan Özkaya, sorgulanan kişilerle bir araya gelip, sorguda isminin geçip geçmediğini öğrenmek istedi. Müteahhit Şen'e olan borcunun geri kalan 12 milyarlık kısmını da hemen iki taksitte ödedi. Eraslan Özkaya'nın müteahhit Şen ile 20 defa görüştüğü kayıtlara geçmişti. O görüşmelerden birinde, "Karar nasıl?" diye soran müteahhit Şen'e, Özkaya, "Çıkmış ama istediğimiz gibi değil" cevabını veriyordu.
Yargıtay 1. Başkanlar Kurulu, kayıtları delil saymadı ama adı geçen kişilerin vicdanlarda aklandığını da söylemek kolay değil.
Osman Paksüt, sanık, ya da şüpheli sayılmıyor. Büyük ihtimalle de, "girişken" eşinin kurbanı. Ben sadece işin ahlâki yönüne dikkat çekiyorum. Bu durumda istifa etmesi gerekmez mi?