Ankara'dayım. AK Parti grubu, yeni Bakanlar Kurulu'nun tesiriyle en hareketli günlerinden birini yaşıyor. Tebrik kabul edip, yüzü gülümseyenlerin yanı sıra, beklentileri karşılanmadığı için burulanlar da var. Hatta, göz ucuyla seyrettim, kendisini buruk hissedenler, genel başkanlarını pek de fazla alkışlamıyordu.
Tayyip Erdoğan'ı dinliyorum. "Bu can, bu tende oldukça milletimize hizmetten vazgeçmeyeceğiz" diyor. Belki de en büyük alkışı bu cümlesiyle alıyor.
Erdoğan, "Gerilimin tarafı olmadan işimizi yapmaya devam edeceğiz" mesajını veriyor ama, lâf dönüp dolaşıp medyaya geldiğinde, üslûp gene öfkeli. Türk ekonomisinin olumsuz gidişatından dolayı "zil takıp oynayanların" olduğunu söylüyor; "krizi, şahsi çıkarları için kullanmak isteyen felâket tellâllarından" söz ediyor. Edindiğim izlenime göre, Başbakan, bir kısım medyayı "karşı taraf" olarak görmeye kararlı.
Ekonomideki sıkıntıların da elbette farkında. Ama, "pembe tablonun" altını çizmek gereğini hissediyor. Eskiden, büyüme ve ihracat rakamlarından bahsederdi; şimdi, enflasyonun gerilemesini ön plana çıkarıyor:
"12 aylık tüketici fiyat endeksi % 6.1." Ayrıca, ekonomideki yaşanan olumsuzlukları, diğer ülkelerin sıkıntılarıyla mukayese ederek, belki de yükü hafifletmeye çalışıyor: "İhracat % 25.4 daraldı ama, Rusya'da % 47, Japonya'da % 41 oranında düştü. İşsizlik Türkiye'de % 15.5 ama, İspanya'da % 17.4. Borsa, % 17 geriledi ama, Rusya'da % 39, ABD'de % 28 geriledi. TL % 29 değer kaybetti ama, bu kayıp Polonya'da % 42, Rusya'da % 30, Brezilya'da % 22 oldu."
AK Parti'nin önünde zorlu bir dönem var. Tayyip Erdoğan'ın konuşmasının başında söylediği gibi, gerilimin tarafı olmadan yola devam edilirse, başarıya ulaşma şansı artar. Ben, şahsen, Türkiye'deki hiç kimsenin ekonomideki olumsuz gidişattan dolayı zil takıp oynadığını sanmıyorum. Çünkü, hepimiz aynı gemideyiz ve aramızdan birkaçını kurtarabilecek bir "Nuh'un gemisine" sahip değiliz.