Tuncay Güney'in, Organize Şube Müdürü Adil Serdar Saçan'a, 2001'de verdiği ifadeden yola çıkan MİT Başkanı Şenkal Atasagun, bilgileri şemalaştırıp, 2003'te Genelkurmay Başkanlığı'na ve Başbakanlığa göndermişti. Bu duyumları intikal ettirdiği için, hakkında "görevi kötüye kullanmaktan" dolayı soruşturma izni talep edilmesini abartılı buluyorum. Doğu Perinçek de, Silivri hâkimlerinden, şemada olmasına rağmen gizli tutulan isimlerin de açıklanmasını talep etmiş, isteği karşılanmayınca, tabloyu, İşçi Partisi'nin yayın organı Aydınlık gazetesinde neşretmişti. Amaç, konuyu sulandırmaktı. Oysa Ergenekon tutukluları, sadece isimleri Tuncay Güney tarafından telâffuz edildiği için yargılanmıyor. Bu bilgiler, farklı duyumlarla, ses kayıtlarıyla, görüşmelerle destekleniyor ve ondan sonra şahıslar sanık sandalyesine oturtuluyor.
Tekrar hatırlatalım: Ergenekon davası, Tuncay Güney'in iddiaları yüzünden açılmadı. 2006'da gerçekleşen Ümraniye baskınında ele geçen silâhlar ve bombalar üzerine organize bir suçtan şüphe edildi. Dinlemeler ve aramalar sayesinde insanlar arasında irtibat kuruldu.
Atasagun'un Genelkurmay'a ve Başbakanlığa intikal ettirdiği bilgilerin bir kısmı doğru, bir kısmı yanlış. Ama o anda herkes şüpheli konumunda olabilir. Sonraki gelişmeler, adı geçenlerin belirli bir bölümünü sanık sandalyesine oturturken, bir kısmının da, hadiselerle hiç ilgisi olmadığı kanaatini pekiştirdi. Atasagun'un yargılanmasını istemek, davayı sulandırma ve perdeleme teşebbüsünden ibarettir. Tuncay Güney'in MİT tarafından şemalaştırılan bilgilerine takılıp kalmak niye? Bugün, eldeki bulgularla çok daha derin bir malûmata sahibiz.