İzmir-İstanbul arası uçuşta, Tayyip Erdoğan, gazetecileri uçağın ön bölümüne davet etti. Sanki sabahtan itibaren peş peşe iki miting yapan o değildi. Terütaze görünüyordu. Herhalde politikacılar, halkla buluşunca, vücutlarındaki adrenalin yükseliyor; bu da onlara, hem dinamizm kazandırıyor, hem de mutluluk veriyor. Bana kilo kaybetmiş gibi geldi. Arkadaşlardan biri özel bir beslenme yöntemi olup olmadığını sordu. "Tamamen yerel gıdalar alıyorum" dedi. Hangi vilâyete giderse, oranın özelliği olan yemeği yiyormuş. İki mitingden sonra, biz gazeteciler evlerimize dönüp, rahat bir uyku çekmeye hazırlanıyorduk. Ama onun önünde daha üç randevu vardı: 1) Tacikistan Cumhurbaşkanı İmamali Rahman, 2) Japon Prensi Naruhito Kotaishi 3) Irak Cumhurbaşkanı Celâl Talabani.
İzlenimlerimi yazayım: Erdoğan'ı zayıflamış ama dinç gördüm. Mutluydu ve partisinin zaferinden emindi. yüzde 50 olamasa dahi, yüzde 45'in altını hiç düşünmüyor gibi geldi. Seçim sonrası, özellikle siyasi partilerin kapatılması hususunda önemli bir tartışma çıkabilir. Zira Erdoğan, partiler kapatılmasın, sadece sorumlu bulunan kişiler cezalandırılsın istiyor. Bunun yanı sıra, Anayasa Mahkemesi'ne kişisel başvuru hakkının tanınması, Yüksek Yargı'nın yapısında da değişiklik getirecek. Artan iş yükü sebebiyle, Anayasa Mahkemesi bünyesinde, ikinci bir daire daha kurulacak; üye sayısında artış ve üyelerin bir kısmının TBMM tarafından seçilmesi söz konusu. Tayyip Erdoğan, bu konuda, eski Başkan Mustafa Bumin'in önerisini hatırlatıyor. Bumin, hem ikinci bir daire kurulmasını, hem de üyelerin bir kısmının TBMM tarafından seçilmesini istemişti.
Nisan içinde, yepyeni bir anayasa paketine değil ama tartışma yaratabilecek, can alıcı düzenlemelere hazırlıklı olalım.