Ergenekon davası, darbe teşebbüsünü bütün açıklığıyla gözler önüne seriyor. Eski Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı'nın dinlemeye takılan sözleri, Özden Örnek ve şimdi de Mustafa Balbay'ın günlükleri, Jandarma İstihbarat Daire Başkanı Levent Ersöz'ün kayıt altına aldığı temaslar vs... Hazırlıklar içinde bulunan birçok kişi, darbe vakanüvisi gibi görev yapmış maşallah. En ince teferruatına kadar ilişkileri, görüşmeleri öğrenebiliyoruz.
***
Bülent Arınç'ın konuşmasını bu bağlamda değerlendirmek lâzım. "İyi ki, bu paşalarla savaşa girmedik"
derken, elbette Türk Silâhlı Kuvvetleri'ni aşağılamayı düşünmüyordu. Sadece bir tarihi gerçeğe parmak basıyordu. Türkiye, Balkan Savaşı'nı, ordunun siyasete bulaşması yüzünden kaybetmedi mi? Bir yandan İttihat Terakki, bir yandan da Halaskâran-ı Zabitan grubu ile sıkı temas halinde bulunan Hürriyet ve İtilâf Fırkası . Ordudaki yöneticiler, siyasete bulaşmıştı. Görünüşte, Halaskâr-ı Zabitan (Kurtarıcı subaylar), İttihat Terakki'nin silâhlı kuvvetler içinde örgütlenmesinden rahatsızdı. Bu tutumun, memleketi uçurumun kenarına ve yıkımın pençesine sürüklediğini düşünüyordu: "Memleketimiz, devletimiz, hufrai inkıraz ve pençei izmihlâldir."
Halaskâr-ı Zabitan, askerin siyasete karışmasına karşıydı; hazırlanan muhtırada da amaç, orduyu siyasetin dışında tutmak olarak anlatılıyordu. Fakat hükûmeti istifaya davet ederken, talepleri gerçekleşmediği takdirde, askeri darbe yapacaklarını da açıklamaktan geri kalmamışlardı.
Daha sonra, cumhuriyet döneminde de yapılan her darbede, "Türkiye'nin uçurumun kenarından döndürüldüğü" ileri sürüldü. Şu anda, İç Hizmet Kanunu'nun 35. maddesinde yer alan ve TSK'nın "cumhuriyeti koruyup kollamakla görevli olduğunu" belirten hüküm, Halaskâr-ı Zabitan zihniyetini yansıtmaktadır.
Bülent Arınç fevkalâde haklı. Osmanlı'dan beri yaşadığımız gelişmeler, onun, haklılığının kanıtı. Genelkurmay İletişim Daire Başkanı Metin Gürak, "masumiyet karinesine" sığınmasın. Ortada çok ciddi deliller var. Geçmişte ülkemizi bir darbeden diğerine sürükleyen ve her biri de ordu mensubu olan aktörlerin hiç de masum olmadıklarını gördük. Cezalandırılmamış olmaları, masumiyetlerinden değil, kendilerini güvenceye almalarından kaynaklanıyor.
Atatürk de, Balkan Savaşı'nın, ordunun siyasete bulaşması yüzünden kaybedildiğinin farkındaydı. Bu yüzden, onlara, "Ya üniformalarınızı giyin orduya dönün, ya da çıkartıp siyaset yapın" demişti. Ama maalesef, Atatürk'ün mirasçısı olduğunu söyleyen bazı askerler, üniformalarını giydiler fakat kışlada siyaset yapmaya devam ettiler.
Bülent Arınç'ın eleştirileri, Türk Silâhlı Kuvvetleri'ni değil, bazı askerlerin vesayet anlayışını hedef almaktadır.