İzmir Karşıyaka'da, demiryoluna çıkan Şayeste sokak üzerindeki çocukluğumu geçirdiğim bahçeli eski Rum evinin akşam üzerlerine damgasını vuran şeylerden biri, radyodan yansıyan fasıl müziği olurdu. O zamanlar ne görebilirdik, ne de gazino kültürümüz olmadığı için hayal edebilirdik: yanyana oturmuş, her yaştan kadın-erkek bir grup insanın eski musikimizin acı-tatlı, neşeli-hüzünlü şarkılarını, gırtlaktan gelen edepli bir haykırış halinde birlikte okuduklarını... O şarkılardan gerçekten çok farklı duygular yansırdı: Keder ve coşku, ağırbaşlılık ve oynaklık, sadakat ve çapkınlık... Hepsi vardı.
Bizim kuşaklarımız sonradan hangi müzik türünün peşinden koşsalar da, çocukluk / gençliklerindeki o fasılları ve o şarkıları unutamadılar, unutamazlar. Onlar uykuya yatırılmış bir çocuk gibidir: birden uyanıp başkaldırıverirler, beklenmedik bir anda, çok farklı müzik serüvenlerinin altından çıkıp hayatımıza dalıverirler. O bitmez hüzün duygumuz, o neşe patlamalarımız, o karamsarlıkla dengelenen iyimserliğimiz, o şarkılardan beslenmiştir ve hep öyle kalacaklardır.
Geçen akşam, çalışkan müzik organizatörü Hakan Erdoğan dostumuzun bir süredir Sultanahmet'deki Armada Oteli'nin çatısında düzendiği NeoGazino gecelerinin (şimdilik) sonuncusuna katılıdığımda, işte bunları düşündüm. Şarkıların hemen hepsini birer birer hatırlarken... Gidelim Göksuya'dan Dök Zülfünü'ye, Sana Dün Bir Tepeden Baktım'dan Kalamış'a, Güzel Bir Göz Beni Attı'dan Hatırla Ey Peri'ye, Ağlamakla İnlemekle Ömrüm Gelip Geçiyor'dan İçin İçin Yanıyor'a, hep yüklendikleri anılarımızla birlikte çıkıp gelen birbirinden güzel şarkılar... Çok değerli şarkıcı, Kalan Müzik'den çıkan albümleriyle tanıdığım Münip Utandı'yı ilk kez sahnede görüp dinlemekten utandım!... Öylesine hakim ki eski musikimize, yorumdan sözlere herşeyin öylesine hakkını veriyor ki... Ondan diyelim ki Dün Gece Yeis İle Kendimden Geçtim gibi bir şarkıyı dinlemek, başlıbaşına bir müzikal maceraydı.
Gerçi sonrası o kadar parlak gelmedi. Sarışın, incecik, şık, havalı ve de tiz sesli bir 'assolist' hanım, gerçek musikimizden çok Yeşilçam filmlerinin tanıttığı 'fantazi' türü şarkıları, oldukça mekanik bir ses gösterisi biçiminde teganni etti. Ne melodinin içine gömüldüğü, ne de sözlerin anlamını keşfettiği söylenebilirdi.
Olsun... Bizler yine de Sultanahmet Camii'nin ışıklandırılmış o ilahi görünümü altında, enfes bir gece geçirdik. Doğrusu o eski şarkılar ve de fasıl, zaman zaman hepimize iyi geliyor!...
Not: Eski musikimiz demişken, Kültür Bakanlığı'ndan gelen ve Tasavvuf Müziği klasiklerinden Sirto ve Longa'lara, Acem Çengi Faslı'ndan Gazeller'e, Halay ve Zeybekler'den İstanbul, İzmir, Elazığ, Urfa gibi yörelerimizin tipik parçalarına, bu zengin toplamı hayata geçiren herkese teşekkürler.