Soruyorlar: Niçin artık Emek üzerine yazmıyorsun diye... İnsaf edin, az mı yazdım? SABAH olarak bu sorunun üzerine en çok giden gazete olduk ve olayı yakından izledik. Artık söylenecek ne kaldı?
Üstelik kamuoyu olayı öylesine benimsedi ki... Benim gibi bu sinemaya 1950'lerin hemen başlarında, henüz adı Melek iken gitmeye başlamış, demek ki 60 yıllık bir gönül bağı olanlar bir yana, 20 yaşlarını süren sayısız genç insan da bu protesto kampanyasına katıldılar, onu yıkmak isteyen zihniyetin önünde sanki duvar oldular. Olay tam anlamıyla kamuoyunun malı oldu ve bence artık ülkemizde aydın olmanın mihenk taşlarından biri haline geldi. Gerisi artık sorumluların...
Ama sorumlular deyince, biraz duralım. Şuna inanıyorum: Böyle anlar, o sorumlu kişiler için kader anlarıdır. Stefan Zweig'ın deyişiyle, "Yıldızın parladığı anlar". O kişilerin tarih içinde alacağı yeri belirleyecek olan... Bugün güç ve iktidar onlarda olabilir. Ama onlar eninde sonunda giderler. Bir bakan gider diğeri gelir, bir başkan gider diğeri seçilir. 'Kubbede kalan hoş bir seda' varsa, onu medya, gazeteciler, yani bizler saptarız. Bugün yok gözüken iktidarımız, tarihi yazmak gerektiğinde ortaya çıkar.
Birkaç örnek vereyim. Aslında çok sevdiğimiz Bülent Ecevit'in kültür bakanı, sempatik ve aydın bir isim olan İstemihan Talay, rahmetli Şakir Eczacıbaşı'nın bir sözüne kızarak durdurduğu ve bugün yıkılma aşamasına gelen Ayazağa Kültür Merkezi'yle anılıyor. En çok da konuyu dert edinen Hıncal Uluç sayesinde... Aynı bakanın, dönemin cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in isteğiyle devlet sanatçılığı ünvanını ulufe gibi dağıtması ise, naçizane benim çok eleştirdiğim bir olaydı. Bugün artık o ünvan yok, varsa da saygınlığı yok. Ve İstemihan Bey, ne yazık ki bunlarla tarihe geçti.
Benzer biçimde, AKP'nin önceki Kültür Bakanı Atilla Koç da önceleri 'uyku düşkünlüğüyle' şakalara konu olsa da, hem yaptığı olumlu işler, hem de basınla kurduğu ve kendisi üzerine üretilen esprileri de kapsayan hoşgörüsüyle, bugün özlemle anılıyor.
Tüm bunlar, politikacıların kulağına küpe olmalı. Aslında birçok alanda çok hayırlı işler yapan Bakan Ertuğrul Günay ve de Beyoğlu ve İstanbul'u yöneten başkan dostlarımız, üst üste gelen Emek, Alkazar, AKM ve de Ayazağa salonlarının, bugün kültür hayatımızın başlıca meselesine dönüştüğünü farketmiyorlar mı? Niçin kamuoyunun talepleri doğrultusunda bir şeyler yapmıyorlar?
Bizim sesimiz ve nefesimiz bu kadar. Ama şunu söyleyeyim: Öncelikle Emek Sineması'nı, anılarımızın ortak beşiği olmuş, dünyanın en güzel salonlarından o güzelim yeri yıkarlarsa, elim kalem tuttuğu sürece yapanları lanetler, o yeni AVM'ye adım bile atmamaları için de okurlarımı ısrarla uyarırım. Söylemiş olayım da...