Helikopterimiz İzmir'den havalandı. 20 dakika sonra Selçuk'taydık. Altımız "halı saha gibi" yemyeşil.
Birden yeşilliğin kenarında bir "siyah leke" belirdi.
Leke büyüdü, büyüdü, büyüdü.
"Meryem Ana Evi" istikametine doğru ilerledi.
Ve "yeniden yeşilliklerin üstünde" uçmaya başladık.
Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe:
- İşte tam şurası Meryem Ana Evi.
***
Çarşaf gibi yeşilin ortasındaki "yangın yeri" Selçuk'a batırılmış bir hançer gibi.
Meryem Ana Evi'ni Allah korumuş.
"Aşağılara" bakarken gözümüze bir köy ilişti.
"Neresi" dedik.
Orman Genel Müdürü Osman Kahveci yanıt verdi:
- Sultaniye Köyü... Yangında oradaydım.
Köyü de köylüyü de Allah korumuş.
"Çevresi" yanmış, köy "kurtarılmış.."
***
Helikopter biraz "yükselince..."
Kuşadası'nı gördük.
"Uzaktan bakınca" inanılmaz bir güzellik.
Ve "siyah leke" Kuşadası'na doğru uzanıyor.
"Bir yerde" duruyor.
İşte o yer "yangının kontrol altına alındığı yer." Alınamasa imiş "az ötesi" Kuşadası.
Kuşadası'nı Allah korumuş..
***
Kuşadası üzerinde "alçaktan" da uçtuk, "yüksekten" de.
Tur üstüne tur attık.
Kuşadası olmuş "taş adası."
"Beton adası."
Kuşadası'nda bir "cinayet" işlenmiş.
"Şehircilik cinayeti."
***
Kuşadası'nda sahilde bir otelin yanı başındaki bir tepede yine bir "siyah leke."
Tepenin az aşağısında "yazlık siteler."
Bereket, buradaki yangın "anında söndürülmüş .."
Yoksa otel de, siteler de ve bitişikteki diğer yerleşim birimleri de "alev, alev yanarmış.."
***
Yangın "Allah'tan, sıcaktan, ihmalden, piknikçinin kusurundan, şundan, bundan..."
Ama bu son gördüğümüz "siyah leke" neden?
Belli ki "kasten."
***
Kuşadası'na el salladık.
Ve "Milas istikametine" yol almaya başladık.
"Aşağına" baktık.
"Bereketi" gördük. Yemyeşil Söke ovasını... Menderes havzasını... Biraz ilerisindeki Bafa gölünü.
Gerçekten "Bir başkadır benim memleketim."