Guardian ombudsmanı Chris Elliott'un "bağımsızlık referandumu" konusundaki okur eleştirilerinde ne kadar zorsa, Kenya gazetesi Star'da görev yapan Karen Rothmyer'ınki de nefret söylemi konusunda o kadar çetrefilli.
Geçenlerde Columbia Journalism Review'de çıkan kapsamlı makalesinde, her ülkede okurların aynı hata ve eksiklere işaret ettiğini vurguluyordu Rothmyer: irkiltici şiddet içeren fotoğraflar, siyasi haberlerde taraflılık ve hakkaniyetsizlik, kaba-saba karikatürler, gramer bozuklukları.
Bunlar, 40 milyon nüfuslu, her gün beş gazetenin çıktığı, facebook ve twitter düşkünü, demokrasiyi arayan Afrika ülkesinde de geçerli. Ancak, diyor Rothmyer, baskıcı rejimlerden sıyrılan bu gibi ülkelerde, medya ombudsmanları, demokratikleşmede küçük ama önemli bir rol oynuyorlar.
İşinde en önemli zorluk, nefret söyleminde çıkmış Rothmyer'ın karşısına. Bu olgu ülkenin siyasi ve hukuksal gündemine, bine yakın insanın çatışmalarda hayatını kaybettiği 2007 başkanlık seçimleri sırasında girmiş, ve kök salmış.
Gazeteye ilk ombudsman olarak 2008'de giren Rothmyer, Amerikan kökenli olmanın rahatlığıyla "gerçek ise yayınla gitsin" eğilimindeymiş. Ama, yeni anayasa tartışmaları sırasında bir parlamenterin "bu anayasa geçerse Kikuyu kabilesi Rift Vadisi'nden topluca sepetlenmeye hazırlansın" lafı üzerine başlayan tartışma ve mahkeme sürecinde fikri değişmeye başlamış. Gazete içinde konuştuğu bazı muhabirler, "Burası Kenya, ve insanları biz birbirine kıydırmamak için bazı sözleri yayınlamamayı tercih ediyoruz" demişler. Bir editör ise "bence ne derlerse aynen yayınlamak ve eleştirmek lazım, çünkü bunu yapmazsak halk ağzına geleni söylemeye devam eder" demiş.
Rothmyer iyice düşünmüş, ve yorumunda şunu yazmış: "Hiddet ve kışkırtma boyutunun azdığı dönemlerde yayınlanan nefret söylemiyle sükunet dönemlerindekiler arasında fark var. Haberi yaparken bunları da göz önüne almak zorundayız".
Evet, her ülkenin sosyolojisi, eğitimi, tarih bilinci, tansiyonu farklı. Bizler de barış/çözüm süreci derken kendi hassasiyetlerimizi ölçüp biçiyoruz. Her gün, hiçbir şeyin siyah-beyaz olmadığını anlıyoruz.