Okurların haber alma hakkı ve gerçeği aktarma adına verdiği başarılı mücadele nedeniyle SABAH Avrupa ekibini kutluyorum.
Önemli gelişme hafta içinde SABAH tarafından da duyuruldu, aynı zamanda Almanya medyası tarafından da hem haberleştirildi hem de yorumlandı.
SABAH'ın hukuk girişimi, Almanya'da 2'nci Dünya Savaşı'ndan bu yana görülecek olan en büyük Neo- Nazi davası öncesinde yaşanan bir haksızlıkla ilgiliydi. 2000-2007 arasında işlenen, 8'I Türk, biri Yunan, biri de kadın polis olmak üzere 10 kişinin ölümüyle sonuçlanan cinayetler dizisi nedeniyle Neo-Nazi teraltı örgütü NSU'nun kurucu üç üyesi Münih'te yargılanacak.
Ancak, eyalet mahkemesi, davayı izleyecek olan 50 kişilik basın kontenjanına Türkiye'den hiçbir medya kuruluşunu almamış, almadığı gibi bu haksız kararında anlamsız bir şekilde direnmişti.
SABAH'ın Karlsruhe'deki Almanya Federal Anayasa Mahkemesi'ne yaptığı başvuru haklı bulununca, Münih Mahkemesi 'emir' gibi gelen bu karara uymak zorunda kaldı. Şimdi, 100 kişilik mahkeme salonuna girecek 50 gazeteci arasında Türkiye'den 4, Yunanistan'dan 1, ve İran bağlantısı olduğu gerekçesiyle Farsça medyadan da bir 1 meslektaş alınacak.
İlk duruşmanın inatlaşma nedeniyle 6 Mayıs'a atılmasına yol açan bu gelişmenin, Almanya'da siyasal ve sosyal kültüre egemen olan 'gayrı esnek' zihniyete örnek olduğunda, pek çok Alman meslektaşımız da hemfikir.
Federal mahkeme kararı açıklandığında, muhafazakâr Alman vakfı Konrad Adenauer'in bir gazeteciler toplantısındaydım. Saygın bir Alman gazetesinden bir muhabir kulağıma, 'yaşananlar bizim ülkede yabancılara bakışın ne kadar üst düzeyde bile ne kadar ayrımcı olduğunu gösteriyor. Adalete inancın, yabancılarda neden zayıf olduğuna şaşmamak gerek' dedi.
SABAH'ı demokatik mecraları sonuna kadar akıllıca kullandığı için kutlamanın yanında, onun hukuk mücadelesine meslek dayanışması adına destek veren bazı Alman medya kurumlarını ve Alman meslektaşları da alkışlamak gerek. Bir ara, işler kilitlenince bazı kurumlar kontenjan yerlerini Türk medyasına vermek istemiş, ısrarcı da olmuştu. Ama mesele ilkelerle ilgiliydi. Yine de, jestlerini burada anmak gerek.
Bundan bize çıkan bir ders de var. Böyle durumlarda, yani mesele mesleğin icrasında hakkaniyetsizlik, ayrımcı muamele vs olduğunda, Batı'da medya ortak bir dayanışma sergiler. Meslektaşlarının haskız yere dışlandığı, içeri alınmadığı basın toplantılarının topluca terk edildiği basın toplantılarına birkaç kez tanık oldum.
Keşke bizde de bu bilinç gelişmiş olsaydı. Daha yakın bir zamana kadar, Genelkurmay gibi devlet kurumlarına hakkaniyetsiz kriterler üzerinden alınmayan, helikoptere konmayıp dağbaşlarında bırakılan meslektaşlarını umursamayan; başörtülü diye haber alanlarından dışlanan habercilerin derdini dert etmeyen, spor adamlarından hakaret gören arkadaşlarına muameleleri protesto etmek yerine susan bir meslek erbabı var burada.
Umarım bir gün gazetecilik onuru ve işlevi adına asgaride buluşma bilincine de tanıklık ederiz.