Kurtlar Vadisi'nin kaldırılmasıyla ilgili çok sayıda okurdan sert tepkiler aldım. Hepsi dizinin ekrandan kalkmasının müsebbibi olarak Sabah'ı görüyor, Genel Yayın Yönetmeni Fatih Altaylı'yı suçluyor.
Sabah okurlarının bir kısmı diziyi seviyor olabilir. Ancak tepkilere verilecek yanıt kısa ve net: Sabah'ın diziyle ilgili yaptığı habercilik, RTÜK'le Show TV arasında dizi yüzünden yaşanan tartışmanın ve kararın yansıtılmasından ibaretti. Sabah'ın dizi kaldırtmak gibi bir "yetkisi" yok, bunu okurlar herhalde biliyor.
Fatih Altaylı'nın da böyle bir gücü yok. Başka köşe yazarları gibi o da uzunca bir süredir bu diziye karşı sert bir muhalefet sürdürüyor. Fikrini yazmak neden yanlış olsun ki? "Sansüre karşıyız" diye yazan okurların fikre karşı tehditlerle, hakaretlerle feryat etmesini anlamakta güçlük çekiyorum.
Bununla birlikte, basit olmayan bir meseleyle karşı karşıyayız; kabul edelim.
Bu tartışmanın içinde herşeyin olduğunu, konuşulan ve yazılan çizilenlerden anladık. Evet, ana ekseninde medya ve ifade özgürlüğü var; ama onun yanında toplumu kangren gibi saran şiddet tapınmasını, illegal olana meyletmeyi, "biz" ve "onlar" ayrımında nefreti rehber edinmeyi, öldürmeyi "normalleştirmeyi" vs. de konuşuyoruz.
Madem ki okurlar gündeme taşıdı, madem "sansür" gibi biz basının hassasiyet duyduğu bir kavram dile getiriliyor, ben de birkaç noktayı anımsatayım.:
- Beğenin beğenmeyin, ortada RTÜK'ün yayın ilkeleri var. Diyor ki: "a) Toplumu şiddete, teröre, etnik ayrımcılığa sevkeden veya halkı sınıf, ırk, dil, din, mezhep ve bölge farkı gözeterek kin ve düşmanlığa tahrik eden veya toplumda nefret duyguları uyandıran yayınlara imkân verilmemesi, ... d) İnsanların ırk, dil, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri nedenlerle hiçbir şekilde kınanmaması ve aşağılanmaması." Acaba şu veya bu program bunlara uyuyor mu? Burada esas konu, "RTÜK ne yaptı, neden yaptı?" sorusu değil. Esas konu, bizim medyadaki en büyük hastalık olan özdenetim sorunudur. Medya sahip ve yetkilileri, "işte size bomba gibi bir dizi" dendiğinde "tamam iyi reyting ve para getirir" düzeyinde "olur" veriyor; "bu dizi acaba etik alanda sorun yaratır mı? Nefret yayıp şiddeti övüyor muyuz?"u asla düşünmüyor, bilenlere danışmıyorsa, bu sorunu daha çok uzun süre yaşarız. Yani bu hukuk veya RTÜK veya "kanal seçme özgürlüğü" meselesi değil, bir özdenetim ve sorumluluk meselesidir.
- Türkiye İngiltere değildir. Burada insanlar sanal ile gerçeği ayırt etmekte güçlük çekiyor. Sözü, sansüre karşı olan TV yazarı Yüksel Aytuğ'a bırakalım: "Türkiye'de televizyon izleyicilerinin "korunaksız" olduğunu defalarca dile getirdim. Zira bu ülkede bir dizi kahramanının ölümünün ardından gıyabi cenaze namazları kılındı. Daha iki hafta önce bir dizinin kadın kahramanına senaryo gereği uyuşturucu veren aktör, sokak ortasında dayak yedi. Örümcek Adam filmi tüm dünyada gösterildi. Ama filmden etkilenip, kendini vantilatöre asarak hayatını kaybeden tek çocuk bizim ülkemizden çıktı. Ben; yayıncısından yapımcısına, senaristinden, televizyon eleştirmenine kadar sektörde yer alan herkesin 'toplumsal kaygı' ile hareket etmesi gerektiğini düşünüyorum. Vicdan ve mantığın hükümdar olduğu hiçbir yerde yasaklayıcı kurumlara gerek kalmayacağını savunuyorum."
- Faturanın tek bir diziye çıkarılması da çok yanlış. Söz yine Aytuğ'un: Bugün derin devlet ilişkilerini ayan beyan ortaya koyan, her bölümünde 510 kişinin kurşunlanıp öldürüldüğü "Sağır Oda" ve yine devlet içinde devletin varlığını kovuşturan "Kod Adı: Kaos", Türkiye'de bir tarikat adına misyonerlik faaliyetleri yürüten ve Müslümanları teker teker Hıristiyanlaştırmaya çalışan bir çetenin faaliyetlerini sorgulayan "Yağmurdan Sonra", Kurtlar Vadisi'nin rengi yeşile çalan türevi "Şubat Soğuğu" gibi diziler ne olacak? Belli ki daha tartışacağımız pek çok konu var!"