Hızlı değişim bireyleri olduğu gibi toplum kesimlerini de zaman zaman kimlik bunalımına sürüklüyor.
Mesela yakın geçmişte "Ben emekçiyim" demek, kişinin sınıfsal kimliğini açıklamasına yeterdi. Ama artık emek ile bilgi ve beceri birleşince, klasik tanım dışındaki bir emekçi sınıfı çıkıyor ortaya.
Kısacası yeni sınıflar var sosyolojide.
İngiliz yayın kuruluşu BBC'nin uzmanları, bireylerin hangi sınıfın üyesi olduklarını anlamalarına yarayacak bir sanal hesap makinesi yapmışlar. Bu sanal aygıttaki sorulara cevap veren 161 bin kişinin bilgilerinden gidilerek, İngiliz toplumunda yedi sosyo-ekonomik sınıfın var olduğunu saptamışlar.
Bu sınıfları belirleyen göstergelerden biri "Ekonomik Sermaye"... Bu kapsama "Tasarruflar", "Sahip olunan taşınmazlar" ve kişinin toplumdaki yerini belirleyen "Sosyal kapital" giriyor.
Bunun yanında "Kültürel kapital" olarak nitelenen ve kişinin ilgi alanları ile kültürel etkinliklere katılmasını değerlendiren göstergeler de bulunuyor.
Seçkinler ve proletarya
Yeni İngiltere'nin sınıfsal tahliline göre en üstte "Elit" diye nitelenen ve sahip oldukları maddi-manevi varlıklarla diğer sınıfların çok yukarısında yer alan "Seçkinler" var.
Bunların altında "Yerleşik orta sınıf", daha altta da "Yeni müreffeh işçiler" bulunuyor. Daha önce var olmayan bir kesim "Teknolojiye dayalı orta sınıf" olarak niteleniyor. Bu sınıfın üyeleri varlıklı ama kültürel ve sosyal kapitalleri açısından fazla zengin değiller.
"Yeni beliren hizmet sektörü işçileri" ise parasal açıdan değil ama sosyal ve kültürel açıdan varlıklılar.
En sonda da özellikle taşınmaz varlıklara sahip olan "Geleneksel işçi sınıfı"nın altındaki, her alanda yoksul olan "Proletarya" geliyor.
BBC'nin yaptığına benzer kapsamlı bir sınıfsal yapılanma araştırması Yeni Türkiye'nin anlaşılması için yapılmadı henüz. Ama Türkiye'de de yeni sınıfların oluştuğunu görmemek, geçmişin altta görülen sosyo-politik sınıflarının üst sıralara geçtiklerini görmemek mümkün değil.
Büyük değişim
En azından "İstanbul sermayesinin bayileri" konumundaki kesimlerin "Anadolu Kaplanları" olduklarını görebiliyoruz.
"Halk geldi vatandaş rahat rahat denize giremiyor artık" diye yakınan, "Eskiden Kadıköy vapurunda herkes birbirini tanırdı" diye nostalji yapan eski kent-soylular, her mekânda yerlerini halka bırakmaya başlamadılar mı?
Siyasette "Çevre"nin "Merkez"e hâkim olması, Ankara'daki "Vesayetçi Demokrasi" fonksiyonerlerinin seçilmişler karşısındaki teslimiyeti, ihracatçıların ithalatçılara ağır basması, v.b...
Kısacası "Ben neyim, Yeni Türkiye'de neredeyim" sorusuna hepimizin cevap arayacağı bir dönemdeyiz.
Ben neyim?
Gerçi bu soruya şiirle cevap vermek de mümkün. Âşık Mahzuni de "Ben Neyim" şiirinde bunu denemiş:
"Dünya kâinattan kopup gelirken/ Adem miyim hayvan mıyım, ben neyim?/ Adem ile Havva vücut bulurken/ Cennet miyim, Şeytan mıyım/ Ben neyim?/ Döküldü gazelim çürüdü bağım/ Yıllar evvel göçmüş köyüm bucağım/ Bugün doğdum varım, yarın da yoğum/ Aradaki yalan mıyım, ben neyim? / Şaşkınım, düşkünüm, perişanım, ne haldeyim/ Arıyorum, soruyorum kendimi,/ Ben kimim, ben neyim?"