Hangi romanda okumuştum hatırlamıyorum.
Bu romanın bir sahnesinde iki kişi yumruk yumruğa kavga ediyorlardı. Kavga edenlerden biri son darbeyi vurmak için, masanın üzerindeki ciltli kitabı alıp rakibinin başına vurdu.
Kitap Dale Carnegie'nin "Dost Kazanma Sanatı" kitabıydı.
Tıpkı bizim siyasi rakiplerimizin karşıtlarını "Barış" ile vurma çabalarındaki bir durum gibi değil mi?
Burada da durum Orhan Veli'nin "Anlatamıyorum" şiirindeki noktaya geldi.
"Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce"
Barış Süreci üzerindeki polemiklerde birbirlerini yermeye çalışan siyasi rakipler için de kelimeler kifayetsiz olmaya başlamadı mı? "Hain" kavramı bile kifayetsiz kalmıyor mu bazı söylemlerde?
Külhanbeyinin çaresizliği
Duymuşsunuzdur. Eski İstanbul'un mahalleli külhanbeyleri için en sinir bozucu davranış, birinin gelip nargilelerinin ateşinden sigara yakmasıymış. Böyle davranan kişiye en ağır küfürleri ederlermiş külhanbeyleri.
Bir gün mahalle kahvesinin önüne attığı sandalyede oturan ve nargilesini tüttüren bir külhanbeyine bir adam yaklaşmış... Külhanbeyini selamlamış ve "Benim babam kadın satar, annem de fahişedir, ayrıca ben de ahlaksız ve sapık bir kişiyim" demiş. Sonra eğilmiş, cebinden çıkardığı paketten bir sigara çıkartıp bunu külhanbeyinin nargilesinin ateşinden yakmış.
Külhanbeyi adama şöyle bir bakmış,
- Sana ne diyeyim ki, benim söyleyebileceğim her şeyi sen zaten kendin için söyledin, demiş.
Aslında bu noktada eski kuşak siyasetçilere ihtiyaç duyduğumuz gerçeği var.
Çünkü onlar yeni kuşakların bilemediği Osmanlıca kavramları kullanırlardı ve bunlara hedef olan siyasetçi de genç kuşaktan ise "Acaba bana hakaret mi etti" diye kuşkulanırdı.
Nabeca davranışlar
Bir dönemde İsmet İnönü dönemin İçişleri Bakanı'nı "Nabeca" davranışlarda bulunmakla suçlayınca hepimiz sözlüklere sarılmış ve "Nabeca"nın uygunsuz veya münasebetsiz anlamına gelen Farsça kökenli bir kavram olduğunu öğrenmiştik.
1960'ların başında Kıbrıs'ta yeni bir gerginlik dönemi başladığında İnönü bu defa hepimizin "Başpiskopos" olarak bildiğimiz Makarios'tan "Arşövek" diye söz edince, bazılarımız bunun da aşağılayıcı bir sıfat olduğunu zannetmiştik.
Aslında aşağılama sözleri dünya siyasi edebiyatında bize göre daha yoğundur.
Geçenlerde Amerikan İç Savaşı'nı sona erdirip barışı getirmeye uğraşan Abraham Lincoln ile barışı sabote etmeye çalışan siyasi rakiplerinin durumlarını konu alan Spielberg'in "Lincoln" filmini izlerken "Bu filmi Başbakan Erdoğan da mutlaka görmeli" diye düşündüm.
Sonra siyasi sözlüğü açtım.
O dönemde "Harper's Weekly" dergisinde yayınlanan makalelerde Lincoln için kullanılan bazı sıfatlar şöyleymiş:
Lincoln için...
- Dolandırıcı (Swindler), Masalcı (Story-Teller), Kasap (Butcher), Sahtekâr (Perjurer), Kara Korsanı (Land-Pirate), Canavar (Monster), Umursamaz (Ignoramus), Yalancı (Liar), Hırsız (Thief), Despot (Tyrant).
Barış sürecini vesile ederek iktidara olan öfkelerini kelimelere dökmeye çalışanlara dünya siyasetindeki öfke içeren ifadeleri araştırmaları yardımcı olabilir.
Mesela Amerikalı siyasetçi Sam Houston rakibi Thomas Jefferson Green için şöyle demiş:
- Bir köpeğin sadakat dışındaki bütün karakteristik niteliklerine sahiptir. İngiliz Başbakanlarından Asquith'in eşi Margot Asquith de Churchill'i şöyle anlatmış:
- Kendine övgü düzeceği bir davulu yapıp çalmak için kendi annesini öldürüp, onun derisini bu davulda kullanabilirdi.