Televizyonlardaki en güldüğüm reklamlardan biri Digiturk'ünki.
Televizyon kanalının sahibi olan zengin, yöneticisine telefon edip, "Bu konuşma programını kaldır. Eğlenceli bir şeyler koy. Çocuklar sıkıldı. Ben bunun için mi milyonlarca dolar verip bu kanalı satın aldım" diyor. Yönetici "Program akışını değiştiremem. Her an istediğiniz programı seyretmek için 16 liraya Digiturk alın" diye cevap verince, zengin "Ne... 16 milyon dolar mı vereceğim şimdi de" diyerek bağırıyor.
Herkesin alçaktan bazılarının da yüksekten uçtuğu o yıllardan birinde bir davette, yanıma oturan taşralı bir müteahhit, benden yardım istemişti:
- Sayın Barlas, bir banka, bir televizyon kanalı, bir de gazete almak istiyorum. Bana ne tavsiye edersiniz?
"İstediğini seyretmek" için Digiturk ciddi bir alternatif gerçekten. Gerçi galiba biraz hasislik etmeye başladılar. Filmler iyice eskidi. Dizileri Milat öncesinden bugüne taşımaya başladılar. "Dallas" ve "Tatlı Cadı" yetmezmiş gibi şimdi de "Görevimiz Tehlike"yi oynatmaya başladılar. Bakalım sonunda "Köle İzaura" da gelecek mi ekrana? MGM filmleri kanalını da kaldırdılar son olarak.
Oysa Home Box Office'de veya Murdoch'un paralı uydu kanallarında ne güzel filmler ve diziler var.
Digiturk'ün abone sayısı milyonu geçtiğine göre, artık pamuk ellerinin biraz ceplerine girmesi ve yeni dizilerle filmleri de abonelerine sunmaları gerekiyor. En azından parasız kanal CNBC-e ile yenilik ve kalite yarışına girebilirler. Mesela bu kanalda "Roma" diye bir dizi var ki, izlerken Gibbon'ın Roma Tarihi'ni (Decline And Fall Of Roman Empire) okumuş gibi oluyorsunuz.
Ancak çok da haksızlık etmeyelim. Digiturk'ün dizileri arasında da, hatta çok eski olanlarda da iyiler var. Mesela ben "Alias"ın tutkunu oldum.
İyice antikalaşmış bir dizi olan "Becker"deki aksi doktora, bir hastası geldi geçenlerde. Adamın laboratuar raporlarını okuyan Dr. Becker, "Sen üç hafta içinde öleceksin" demiş. Sonra o raporun yanlış olduğunu öğrenince hastasına o gün "Meğer ölmeyecekmişsin" dedi. Bunu duyan adam yıkıldı. Meğer hemen ölecekmiş gibi yaşamış son haftasında. Patronuna hakaret edip işini bırakmış. Ayrıca patronun BMW'sini de yakmış. Banka kredi kartlarını son limitlerine kadar kullanmış. Karısı ile kavga edip evini terk etmiş.
Amerikan dizilerini ve televizyon için yapılmış filmleri izlerken, senaryo yazmanın da, film çekiminin de ne kadar farklı boyutlara geldiğini görüyorsunuz.
Digiturk'te History Chanel, Discovery ve National Geographic belgesel kanallarını izlerken, bizim TRT'de Ramazan Öztürk'ün dünyanın uzak köşelerinden aktardığı bilgilerle dolu haber-belgeseli "Kırılma Noktası"nı düşünüyorum hemen. Keşke TRT'de böyle programlar çoğalsa. Neticede elektrik faturaları ile biz ödüyoruz TRT'nin giderlerini. Onlar da karşılığında "Kırılma Noktası" benzeri programları çoğaltsalar.
Evet... Becker'e dönersek, "Hemen ölecek gibi" mi yoksa "Hiç ölmeyecekmiş gibi" mi yaşamak daha doğrudur?