Yaşayıp gidiyoruz işte!
Peki iyi miyiz? Hayır! Tersine, hep endişeliyiz.
Düzeni birazcık yerinden oynatmaya kalkana "durduk yerde huzurumuzu bozma!" diye fırçayı basıveriyoruz.
Oysa olmayan şey nasıl bozulsun!
Huzur dediğimiz ne ki...
Can sıkıcı iş dünyası, ağırlığı sürekli artan mecburiyetler, pişkinliğe vurulan karı koca kavgaları, bitmez tükenmez hayal kırıklıkları ve dibine kadar mutsuzluk mu?
Öyle güçlü bir alışkanlık çarkı ki, asla çomak sokulmasın isteniyor.
Oysa çoğu zaman "insan" olmak için, vicdanın sesini duyabilmek için, hatta varsa hakikaten huzur diye bir şey, onu yakalayabilmek için bu çarkın dışına çıkmak gerekiyor.
Umarım, şimdi bu satırları okurken içinizden "Ne anlatıyorsun be adam" dememişsinizdir!
Geçen gece Belçikalı aktör ve yönetmen Louis Belvaux'nun "38 Şahit/ 38 Temoins" adlı filmini izleyip çarpılmasaydım...
Belki bu duygularımı sizinle paylaşmaya kalkışmazdım.
En iyisi biraz filmi anlatayım...
***
Kasvetli, puslu, sisli bir liman şehri.
Le Havre.
Bir gece şehrin orta yerinde genç bir kadın tecavüze uğruyor ve bıçaklanarak öldürülüyor.
Şiddet çok uzun sürüyor. Kadının çığlıkları limandan gelen vinç gürültülerini bastırıyor. Kaldırımlar kan içinde kalıyor.
İki apartmanın 38 dairesi cinayet mahallini görüyor. Ne şaşırtıcı ki, hiç kimse uyanmamış; çığlıkları işitmemiş, bir şey görmemiş. Polis katilin eşkali konusunda ufak bir bilgi dahi edinemiyor.
Geride
koyu bir sessizlik kalıyor.
Çok sonra filmin kahramanı
Pierre bu yalanla ruhunun her gün biraz daha çürümesine dayanamayıp itiraf ediyor: "
Çığlıkları işittim, katili gördüm, kadının acısına tanık oldum ama neden bilmem telefon etmek yerine yatağa dönüp uyudum!"
Sonrası mı?
Mahalleli bir anda
Pierre'den nefret ediyor!
Katil değil, katil kimsenin umurunda değil, Pierre suçlu çıkıyor.
Geri kalan 37 yuvanın hayatını "durduk yere" altüst eden biri artık
Pierre.
O kadar ki, filmin başında "
seni sonsuza kadar seveceğim" diyen nişanlısı filmin sonunda onu "
her şeyi mahvettin" diyerek terk ediyor.
***
Az önce gördüm...
IMDB sitesine filmle ilgili yorum yazan biri "
bu kadar iyi bir polisiye konu nasıl cinayetten uzaklaştırılıp böyle yavanlaştırılır" demiş.
Belli ki, "
huzurlu hayatı"nı heyecanlı bir polisiye izleyerek renklendirmeyi hayal ediyormuş, hayal kırıklığına uğramış.
Belli ki, filmi anlamak için biraz çaba gösterse...
Kafa konforunu bozacak sorular uyanacak içinde! Huzuru kaçacak! İşte bunu istememiş.
İnsanlar üçe ayrılıyor artık...
Acıyı yaşayanlar,
katili tanıyanlar ve kayıtsızlığın sahte cennetine sığınanlar!