Bağış Erten ne güzel yazdı geçen gün: "Dünya Kupası candır."
Oysa bir haftadır duygularımı, heyecanımı, beklentilerimi tartıyorum da...
Kupaya gidemediğimiz kesinleştikten sonra Dünya Kupası ilgi alanımdan çıkmış sanki.
İlginçtir, "Acaba Güney Afrika'ya gidip iki maç izlemeli mi?" türünden bir düşüncenin kırıntısı geçmemiş içimden.
Belli ki, küçük çapta bir yıkım yaşamışım.
Hayal kırıklığım öyle esir almış ki beni, hayatımda ilk kez gruplara, takımlara, kadrolara doğru düzgün bakmamışım.
Oysa bu bilgiler bir büyük şölenin eşsiz aperatif tatları gibidir..
Bense, ancak yeni yeni toparlanıyorum işte!
* * *
Fakat dün Taraf'taki köşesinde "Türkiye'nin katılmaması biraz da iyi oldu, gereksiz gerilmeler yaşayacak, futbola futbolun penceresinden değil de, illaki Türkiye'nin kazanması penceresinden bakacaktım" diye yazan Gülengül Altınsay da haklı.
Evet! Kafamız sakin olacak!
Dünya Kupaları'nda küçücük ayrıntıların bile ne zenginlikler sakladığını bilen bir göz için "sakin kafa" altın değerindedir.
Bizi şimdi futbolun saf hazzı bekliyor!
Yeter ki, Messi gibi oyuncular kırılıp biçilmesin.
Böyle dedim diye gözümün hep forvetlerde olacacağını sanmayın sakın!
Orta saha daha önemli benim için.
Pastore'li Arjantin orta sahasını; İspanya'nın orta sahasının meşhur pas trafiğini acaba hangi rakibin kesebileceğini çok merak ediyorum.
* * *
Bir de teknik direktörler var, değil mi?
Biliyorum, herkesin gözü Maradona'da!
Ama benim gözüm İngiltere'de; yani şimdiye kadar hiçbir maçta "yaş tahtaya basmamayı" başaran hoca Capello'da olacak!
Hollanda katıldığı her turnuvayı güzelleştirir.
Bu kez de öyle olması için dua ediyorum.
Formaların şıklığı da önemli!
Arjantin ve İtalya'nın formalarından kuşkum yok! İçimi açacakları kesin! Ama Almanya ve Brezilya bir değişiklik yapsa keşke!
Neyse işte...
Daha fazla uzatmayayım.
Bütün futbolseverlerin bayramını kutlayıp ekran başına kaçayım.