Önce Hızlan'ın yazısından alıntı yapalım. Diyordu ki: " Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda düzenlenen Türk Müziği Günleri'nde Urfalı Kazancı Bedih ve arkadaşları sahnedeyken, bir yandan da çiğköfte yoğrulup, müzisyenlere tattırıldı. Çiğköftenin kıvamında olup olmadığı anlaşılsın diye de, sahne duvarlarına tutam tutam fırlatıldı . O çiğköftelerden birinin gidip merhum Cemal Reşit Rey'in alnına yapıştığını hayal ettim. Cemal Bey iyi ki ölmüşsünüz. Sağ olsaydınız çok üzülürdünüz.
Yakışmaz
Kazancı Bedih'e karşı değilim ama çiğköftesiz sevdim Kazancı Bedih'i. Sahnede çiğköfte yoğurmakla başlayan yozlaşmanın, laubaliliğin sonu gelmez. Yakında yufkalar açılır, gözlemeler pişirilir. Bence özgürlüğün estetik bir sınırı vardır. Bazı yerlerde bazı şeyler yapılmaz. Yakışmaz..."
Hattı müdafaa mı?
Doğan Hızlan Usta'nın sanat aleminde kestiği racona hıınk etmek kimin haddine? Lakin yine de Doğan Hoca' nın bitiriş cümlesinden huy kaptım ve düşünmekteyim: "Ben bu olayın kovuşturmasını izleyeceğim. Çünkü Cemal Reşit Rey'i tanıdım, ona saygı duyarım" diyor yazısının sonunda hoca.
Peki ' Kültür ve Sanat' meselelerinde hattı müdafaa mısathı müdafaa mı ikilemi mi var?
Mi diyecek?..
Yanim Doğan Hızlan sırf rahmetli Cemal Reşit üstadı tanıyıp saygı duyduğu için mi izleyecek kovuşturmayı? Diyelim ki Yunus Emre Kültür Merkezi'nde aynı olay olsa, Doğan Hoca: " Valla ben Yunus Emre' yi şahsen değil gıyaben tanırım. Orada olmuş bitmiş herhangi bir olay beni alakadar etmez!" mi diyecek yani?