Önceki gece İstanbul'un tüm hastanelerini dolaştım . Sabaha kadar girip çıkmadığım hastane acili kalmadı gibi. Üzülerek gördüm ki pek çok acil kapısı 'Gökkuşağı efsanesi' gibi.
Hani; " altından geçen kızlar erkek, erkekler de kız olur" derler ya,
acil kapısından geçen vatandaş da sanki insan olmaktan çıkıyor. Saniye saniye görüntülediğim bir dolu çarpık, yanlış, saçma sapan davranıştan bazılarını cımbızla çekip alayım. Ekrandan önce, köşeme yansıtayım gelin de...
Vakıf Gureba'ymış
Sabaha karşı saat 01.30 suları. Vatan Caddesi'nin Edirnekapı Kavşağı' na yakın bölümündeki giriş kapısından
Vakıf Gureba Hastanesi'nin bahçesine süzüldüm arabamla. Gidip bir köşede park ettim, beklemeye başladım.
Kameram açık. Az sonra hızla içeri dalan bir özel otomobil gelip acil kapısında durdu. Kapıları telaşla açan 2-3 genç adam fırladı dışarıya. " Sedye sedyeee. Hastabakıcı yok mu?" diye bağırmaya başladılar.
İterek getirdi
Kapı önünde birikmiş kalabalık arasında hastalar, hasta yakınları, sohbet koyultmuş hastane görevlileri, beyaz önlüklüler, güvenlikçiler ve neden orada olduğu belirsiz bir dolu tip vardı. Ama hastabakıcı yoktu etrafta. Telaşlı gençlerden biri içeri, servis kısmına doğru gitti, 1 dakika sonra da bir sedyeyi iterek getirdi dışarı. Otomobilin içine eğilip yaşlıca bir kadını karga tulumba alıp koydular o sedyenin üzerine . Hızla ve tekrar servis bölümüne doğru sürdüler.
Feryat edenler
Aradan 5 dakika geçti geçmedi, bu kez yine son süratle bahçeye giren bir minibüs peydahlandı. Acil kapısında acı bir frenle durdu . Onun içinden de bir grup telaşlı insan çıktı. Aynı manzara tekrarlanıyordu. Bağırıp sedye isteyenler, "Hastabakıcı yok muuu?" diye feryat edenlerin gürültüsü yayıldı bahçeye.
Sedyeye hücum
Orada çömelmiş, sigarasını tüttüren biri yanlarına gelip eliyle bir şeyler işaret etti. Muhtemelen; "G idin sedyenizi içeriden bulun " anlamında akıl vermişti onlara. Grubun en genci içeri koştu ve az sonra sedyeyle geldi o da . Yine bir telaş, hastayı yine karga tulumba sedyeye alış ve içeriye hücum .
Yürüdüm içeri
Yarım saat içinde 6-7 kez aynı rezillik tekrarlandı . Bu süre içinde kapıda tek bir hastabakıcı bile görünmedi. Daha fazla dayanamadım. Çıktım ve yürüdüm oraya doğru.
Kes şunu!
Elimdeki küçük kamerayı kayıttan çıkarmadan sordum güvenlikçilere:
- Kardeşim bir tane bile hastabakıcı yok mu? Millet hastasını, yaralısını kendi bulduğu sedyeye kendi yerleştiriyor. O panikle; yere düşürecek gibi koyuyor arabaya.
- Bulunur elbet. Yalnız siz o kamerayı kapatın!
- Bırak kamerayı da içeriye haber ver. Kapıya aklı başında hasta bakıcı koysunlar 12 tane..
- Siz işinize bakın. Hem o kamerayı hemen kapatın!
- Zaten işime bakıyorum kardeşim. Benim işim bunları çekmek.
Destek geldi
İçeriye doğru yürüdüm. Baktım güvenlikçi telsizden destek istiyor . Yanlış anlamayın; kapıya hastabakıcı desteği değil, bana karşı destek istiyor arkadaş . Az sonra etrafım üniformalı güvenlikçilerle doluyor.
Parlak değildi
Hepsi de " çekimi kesmemi, dışarıya çıkmamı " emrediyor. Bu durumlarda nasıl davrandığımı aşağı yukarı herkes bilir. Aynısından yapıyorum yine. Yani ne dışarıya çıkıyor ne de çekime ara veriyorum. Aksine orada bulunan tüm yurttaşlarla tek tek konuşuyor yorumlarını alıyorum . Tahmin edeceğiniz gibi
pek de parlak değil söyledikleri.
İdari sorun
Oysa hastanenin başhekimi ve diğer hekim kadrosunun ne kadar titiz çalışkan ve sağlam bir ekip olduğunu gayet iyi bilirim. Gece olunca
idari sorun işte böyle baş gösteriyor demek ki.
Acı konuşurum bak!..
Burada ne doktorlara, ne sağlık personeline söylenecek tek kelime yok.
Dediğim gibi olay tamamen idari. Hastane müdürü bunun önlemini mutlaka alsın. Söz veriyorum ki " bir gece ansızın gelebilirim ", bu kepazelik hala sürüyorsa daha ağır yazar, daha acı konuşurum.