Hızlı okuma kurslarına devam eden Woody Allen'e sorarlar:
- Peki kursta ne okuyorsunuz hızlı hızlı?
- Yarım saatte 'Ve Durgun Akardı Don'u okuduk bitirdik.
- Ovv! Harika bir şey bu. Konusu neydi, neler anlatıyordu?
Woody Allen biraz kızarıp bozarıp kekeler:
- Ta..Tam olarak söyleyemem ama. Yanılmıyorsam olay Rusya'da geçiyor.
Mini sorular
Önceki gün Deniz Baykal'la beraberdik. Bir yandan yemek yiyip, bir yandan da Sabah yazarları olaraktan çapraz sorguya tutacaktık kendisini.
Olmadı. Finale doğru birkaç yazarın birkaç küçük sorusu haricinde pek bir varlık gösteremedik. Biz yemek kısmını hallettik, Deniz Bey konuşma bölümünü kotardı.
Belagat harika
Kameramın üzerindeki kronometreye baktım, saniyesi saniyesine 2 saat 37 dakika aralıksız konuşmuş Deniz Bey. Tam karşısındaydım, ağzının içine baka baka huşu içinde dinledim onu. Harika bir belagat, müthiş bir Türkçe, akıcı bir üslup, zehir bir zeka.
Annem de mest
Evde anneme söyleyince sordu:
- Ne konuştu ki Deniz Bey 3 saate yakın?
O an Woody Allen'e kader arkadaşı olduğumu anladım. Zorlukla yanıtladım annemi:
- Ta.. Tam olarak söyleyemem ama, konu galiba sermuharririmiz Erdal Abi'nin frankofon yazılarıydı!
Renkli Türkçe sinemaskop
Anam gün görmüş kadın. Şaşırmadı. Ya da şaşırmamış gibi yaptı. Kısa kesik bir nida çıktı ağzından sadece:
- Hıııy!..
- Valla doğru söylüyorum anacım. Erdal Abi'nin yazılarını bi methetti bi methetti Deniz Bey.
- Adam gibi yazaydın da sana da söyleseydi bir iki çift güzel laf.
- Söyledi ama..
- Aferiiin, ne dedi?
- Bir ara bana doğru eğildi veee..
- Eeee?
- "Renkli de çekiyo mu" dedi.
- Ne renkli çekiyo mu?
- Makinemi sordu anne. Ben bir yandan da fotoğraf çekiyordum, dikkatini dağıttım herhalde, kibarcana uyardı..
- Hani iyi bir şey söylemişti?
- İyi tabii. Abdullah Gül aynı durumda "Makineye film koymadın mı yoksa? Boyuna çekiyorsun bitmiyor" demişti.
Barlas tarzı
- Koca gazeteden başka kimseyi okumuyor muymuş peki?
- Reha'yı söyledi bir de. Mehmet Ağabey'e sataşıyor ya. "Mehmet Bey sizin rutin taarruzlarınızı biriktirip bir batında yanıt veriyor hafta başları" dedi.
- Bravo bak ne kadar da dikkatliymiş Deniz Bey.
- Tabii ya. Haa bi de Sezen Aksu'dan alıntı yaptı.
- Niye ki?
- Orası iç işlerimize girer, söylemem, söyleyemem.
- Şarkı mı söyledi Sezen'den yani?
- Hayır intihal etti.
- !!!!!!!
- Yani şey, eee! Öff anneee, ne meraklı turşucusun. Dahili hatlara karışma dedim ya..
- Aman uf karışmayız tamam..
Puro keyfi
- Hişt bana bak
- Efendim anne?
- Yakışıklı adam ama değil mi?
- !!!!!
- Kaç yaşındadır Deniz Bey, var mıdır 55-56 filan.
- Bence yoktur. Sırım gibi valla. Ne sigara, ne içki, ne yemek..
- O da ne demek oğlum?
- Anne garson çocuklar o en fiyakalı puroları tabaklarla servis yaptılar da elini bile sürmedi. Sadece bir kadeh şarap, onu da şifa niyetine içti. Yararlıymış bizim gazeteden okumuş.
- Tabii şarap kan yapar.
- Yemekleri çatalla böldü, şöyle bir itti kaktı ama lokmasına dokunmadı.
- Aaaa! Hiç mi yemedi. Yazııık!.. Aç açına mı konuştu adam yani?
- Kendi yemedi anne. Şule Hanım bir iki kez nazikçe hatırlattı, "Çok güzel yapmışlar, soğutmadan yeseniz" filan dedi ama ı ıhh!..
Şu o malum mesele!..
- Bak ne diyeceğim sana
- De anam.
- Şu o malum meseleden bahsetti mi?
- Hangi malum şu o mesele?
- Aman canııım. Bülent Ersoy olayından. Hiç konusu açıldı mı o mevzunun?
- Valla biz saygımız sevgimiz gereği tık demedik o konuda. Ama kendisi bu tavrımıza teşekkür ederekten kendi girdi konuya..
- Eeee, neymiş, neymiş aslı?
- Aslı faslı yokmuş. Uydurmaymış. Hepi topu 3-4 dakikalık bir öneri telefonuymuş. Deniz Bey kibarca reddetmiş avukatlık teklifini.
- Baaak gördün mü işte. Ben dedim sana. Yapmaz öyle şey Deniz Bey dedim di mi?..
- Valla ya. Ayıp ettiler adama.
- Evet günahını aldılar. Üzüldüm yani.
- Neyse, bak bi şey daha soracağım sana oğlum.
- Yeter anne.
- Hişt saygısızlık etme!
- Aman iyi peki sor. Son olsun ama.
- Yani şimdi kaç yaşındadır bu Deniz Bey? 52-53 falan var mıdır?..