Sınıfta hemen sağ yanımda otururdu, solumda da başka bir büyükelçimiz, Ahmet Ferit Ülker.
Sınıfın en efendi, en sessiz, en kibar çocuğuydu Ahmet Üzümcü.
Öbür uçta başka bir büyükelçi, Akın Algan. Ortada gene bir büyükelçi, Celalettin Kart.
İki Ahmet'in arasında benim serseri olacağım da belliydi, onların "hariciyeci" olacakları da.
Galatasaray'ın, tabii Galatasaray derken "12 Edebiyat" sınıfının bir kısmı böyledir: Anaları onları dışişlerine doğurmuştur, girmezlerse kendilerine yazık ederler, başka bir şey de olamazlar ve olmamalıdırlar.
Ahmet Üzümcü üç yıldır, şimdi Nobel alan bir kuruluşun başında. İyimser bir zorlamayla "Nobel alan ikinci Türk" de diyebilirsiniz.
Ahmet kardeşimi yürekten kutluyorum.