Sevgili ağabeyim Mehmet Barlas, büyüklerin bayramda "100 milyon lira verdim" diyerek küçüklerin kafalarını karıştırdıklarını söylüyor...
Vallahi bu rakam hiç de fena sayılmaz bayram harçlığı olarak, keşke herkes çoluğuna çocuğuna öyle verebilse de isterse 100 milyar dese, isterse 100 kuruş.
Şaka bir yana, acaba büyüklerin de mi kafaları karışık?
Oysa "sıfır atma operasyonunun" üstünden yeterince zaman geçti (yedi buçuk yıl), öyle ki "yeni lira" terimi bile eskidi, tarihe karıştı.
Bu "milyoncu" tutumu, küçük insanın bilinçaltında yatan "çok para kazandım" ya da "çok para harcadım" diyebilme dürtüsüne, özlemine cuk oturuyor. Milyonla, milyarla konuşmakta direnmesinin nedeni bu.
Ayda bin lira kazanıyorsan, "bir milyar aldım" diyebilmenin bilinçaltı avuntusu, bakkaldan iki yüz liraya çıktıysan "iki yüz milyon verdim" diyebilmenin gizli keyfi...
Bunu Fransız küçük burjuvası çok yapardı, avroya geçmeden önce.
"Yeni Frank"a taa 1960 başında dönülmüştü ama ben 1990 yılında bile "eski Frank'la" hesap yapan yaşlı Fransızlar hatırlarım.
Avro çıktı, küçük burjuvanın keyfi kaçtı. Hesaplar "sekiz seksen dokuz", "on iki altmış beş" gibi rakamlarla ödenir oldu, Fransız ödemelerine bir "Amerikan tadı" geldi.
Onlar da acısını kasa fişlerinde çıkarıyorlar. Fransa'da hâlâ birçok yerde, fişin dibinde, ödediğiniz avronun frank olarak karşılığı yazıyor. Bir kahveyi altmış beş franka içmiş olmak kimisine zevk veriyor, kimisine kızma ve hükümetten yakınma olanağı sağlıyor, yuvarlanıp gidiyorlar.