Devlet İstatistik Enstitüsü, Türkiye'nin nüfusuyla ilgili ver ileri açıkladı. Son 5 yılda nüfusumuz yüzde 6.3 artmış. 72 milyona ulaşmışız. Başka veriler de var. Mesela 24 ilin nüfusu azalmış. 2050 yılında nüfusumuz 96 milyon olacakmış.
Bu ve benzeri verileri yorumlayanlarda bir telaş, bir karamsarlık gözlüyorum. Hatta felaket tellallığı dahi yapanlar var.
Mesela birçok yorumcu iç göçten tedirginlik duyuyor. Durmuş, oturmuş bir nüfus yapısını arzu ediyorlar. Ama aynı yorumcular, başka yazılarda, "Türkiye yüzde 35'lik köylü nüfusuyla gelişmiş bir ülke olamaz" diyebiliyor. Bu bir çelişkidir.
Evet, Türkiye'nin gelişmesi için gerçekten de köylülüğün azalması şart. Peki köylüler kente göç etmezse bu nasıl mümkün olacak? Nüfustan ve göçten korkmamak gerekiyor. Asıl korkmamız gereken işsizlik. Çünkü işsizlik sefalete ve suça yol açıyor. O halde Türkiye'nin iş alanları yaratması gerekiyor.
Bu mümkün mü? Elbette! Yapılması gerekenler:
1) Yerli ve yabancı sermayenin önündeki bürokratik engelleri kaldırmak.
2) Özellikle yabancı sermayenin iş yaratan kalıcı yatırımlara yönelmesini teşvik etmek.
3) Köylülüğü destekleyen ekonomik politikaları bırakmak. Onun yerine köylünün serbest pazar için üretim yapan çiftçiye dönüşmesini sağlayacak politikalar geliştirmek.
Bu tip tedbirler alındığı takdirde Türkiye'de yatırım patlaması olur ve bugün korkulan göç, yarın bir avantaj haline gelir. Çünkü göç aynı zamanda ucuz işgücüdür.
Kentleşme nüfus artışını da yavaşlatacaktır. Çünkü köydeki çocuğun maliyeti azdır; kentte ise çocuk sahibi olmak 'pahalı'dır.
Özetle: Ahlamak vahlamak anlamsız bir yaklaşım. İç göç sürecek. Bu kaçınılmaz bir gerçek. Önemli olan bu süreçten yararlanmak.