Büyük romancı Oğuz Atay'a dair yazdığım iki yazı, bizim memleketin kimi solcularını çok rahatsız etmiş. Özellikle sosyal medyada küfürler yağdırıyorlar. Her şey bir yana, Atay'ın akrabalarından feminist yazar Ayşe Düzkan da rahatsız olmuş. Düzkan benim uydurduğumu düşünüyor. Atay'ın 'sol edebiyat terörü'nden çok çektiği yalanmış! Düzkan, Atay'a 'özgürlükçü solcu' dememden de rahatsız olmuş... "O zamanlar öyle bir tabir yoktu," diyor. Tabir yok diye Atay 'özgürlükçü' olmayacak mı yani? Atay da mı Türk solcularının çoğunluğu gibi Jakoben ve totaliterdi? Ben de Atay'ı kaskatı ve hödük Türk solcularından ayırmak için bunu söyledim... Atay şüphesiz bir solcuydu ama asla bilindik anlamda bir 'Türk solcusu' değildi. Dahası kim ne derse desin, kanıtlarıyla açık ki, o çevrelerin dar ve dandik sol anlayışından çok çekmişti. Atay'ın Olaylar dergisi deneyimi sonrası Türk sol çevrelerine ne kadar mesafe aldığı açık. 60'ların başından itibaren kendini geri çekiyor. Bakın, hayattaki en yakın arkadaşlarından biri olan - ve aynı zamanda o dönem Olaylar dergisi çevresinde yer alan - Halit Refiğ bu konuda Yıldız Ecevit'e neler söylüyor: "Yaşadıklarımızın en çok etkilediği insanlardan biri Oğuz Atay oldu. Çünkü Oğuz Atay, o tarihe kadar çok inanmış bir Marksistti ama bu deney onun düşünce hayatında şok etkisi yarattı." İşte Türk sol geleneğinin çürüklüğünü gördüğü bu deneyim, 1961'de kurulan TİP hareketinin içine girmekten de alıkoyar Atay'ı. Geçen iki yazıda özel olarak Tutunamayanlar'ı ele aldım ama esasen Atay'ın Türk sol çevreleriyle ve solcu prototipiyle hesaplaştığı romanı, tamamlanamayan Eylembilim'dir. Server Gözbudak karakterinin iç hesaplaşmaları tamamen bu mesele etrafındadır. 60'larla beraber, büyük bir hayal kırıklığıyla Türk sol çevrelerinden ve edebiyat camiasından öyle uzaklaşmıştır ki Atay, 1970 itibariyle artık o çevreden onu tanıyan kimse hemen hemen kalmamıştır. O sebeple yakın dostu Cevat Çapan, Tutunamayanlar'ın yarışacağı, TRT 1970 jürisindeki Konur Ertop'a ricacı olur. Ertop şöyle anlatıyor o günleri: "Bana bir gün Cevat Çapan geldi, 'Dışarıda konuşabilir miyiz?' dedi. Benim bir arkadaşım yarışmaya katıldı. Adı Oğuz Atay, sol çevrelerde tanınmıyor. Kayırmanı istemiyorum. Arkadaşım yalnızca kitabının gözardı edilmemesini istiyor." Düşünün, 1970 ortamında kültür ve edebiyat çevrelerinde öyle bir 'sol hegemonya' var ki, başta sağcı bir iktidar olduğu halde, devletin finanse ettiği bir roman ödül jürisinde 'sol çevrelerde tanınmamak' büyük bir dezavantaj olarak algılanıyor! Atay gibi bir adam bile bu hegemonyayı kırmak için 'ricacı' olmak zorunda kalıyor... Atay, bu 'sol çevreler'le ilgili Günlük'ünde aynen şöyle diyor 5 Ocak 1975'te... "Birbirlerine ödül dağıtan, oyunun kurallarını bozmaya cesaret edemeyen kültür gangsterleri bunlar."
1970'LERDEKİ KOF 'ROMAN ALGISI'
Bense bir edebiyatsever olarak, Atay gibi derinlikli bir edebiyatçının yaşarken kıymetini bir zerre bilememiş bu çevrelere sol edebiyat teröristleri diyorum... Bunda da ısrarlıyım. O dönemin edebiyat yarışmalarında büyük ödül almış solcu yazar müsveddelerini ve o rezil romanları tek tek de sıralarım ama çoğu ölmüş o kişilerin yakınlarını da üzmek istemem. Onlar da bu rezil Türk sol edebiyat ortamı ne istiyorsa onları yazdı... Atay 'küçük burjuva romancısı' diye yuhalanırken, bu tipler alkışlandı... 70'lere hakim olan bu kof 'roman algısı'nı, o berbat ideolojiyi dönemin 'solcu' romancılarından Talip Apaydın'ın 11.10.1975'te Cumhuriyet gazetesinden yayımlanan yazısından okuyalım: "Roman, insanın ve toplumun sorunlarına ilgiyi çekmeyi amaçlamalıdır. Okuru çözüm yolları üstünde düşündürmek, konuyu bütün sıcaklığıyla özümsetmek gerekir... İyi romanların okuyucusu giderek topluma ve insana giderek topluma ve insana dönük bir kişilik kazanır. Bencillikten kurtulur." Böyle edebiyat-karşıtı, sanat-karşıtı, köhnemiş düşüncelerin egemen olduğu bir ortamda Atay'ın kıymeti bilinemezdi. Atay, bu ideolojinin tam zıddında durmaktadır çünkü. Bütünüyle bireye, insana yönelmek isteyen bir hasbi edebiyat anlayışına sahiptir çünkü... "Tutunamayanlar'da bütünüyle insana yönelmek istemiştim. İnsanı sadece akıl bakımından değil, duygularıyla ve bütün aldığı etkilerle vermek istemiştim. Kapalı dünyalar içinde yaşayan yazarların bile bu cümleye hemen isyan edeceğini; peki herkes napıyor, diye öfkeleneceğini bildiği halde, bu basit gerçeği söylemekten kendimi alamıyorum," der Atay... Yazıyı, sol çevrelerden Ahmet Oktay'ın namusluca özeleştiri yaptığı satırlarıyla bitirelim: "Türk solunun günahı da vardır, vebali de. Bizde sol, şabloncu bir düşünceyle, bir kitabı 'çok burjuva' bularak suçlayabilir. Atay'ın kitabında da arzu edilen ölçüde sınıf mücadelesi yoktu, hoşlanmadılar."