Bundan önceki Pazar SABAH yazımda, 70'lerin sol edebiyat terörünün büyük romancı Oğuz Atay'a yaptıklarından biraz bahsettim... Kemalizm ile Marksizmin akılalmaz iğrençlikteki bileşimi sonucu oluşan 70'lerin ortalama Türk solcu aydın tipi, adeta Oğuz Atay'ın canına kıymıştı. Kendisi de evrensel anlamda özgürlükçü bir solcu olan Atay, kendisine yapılan bütün bu haksızlıklardan, çapsız saldırılardan ruhen ve manen çok olumsuz etkilenmişti... 43 yaşındaki erken ölümünün önemli sebeplerinden biri şüphesiz ki 70'lerin sol edebiyat terörizmiydi. Türk edebiyat tarihinin en önemli birkaç romancısından biri olan, 40 yıl önce yayımlanan başyapıtı Tutunamayanlar'la beraber Türk romancılığında gerçek anlamda bir devrim yapan Oğuz Atay'ı ağır çekim bir cinayetle öldürdü 70'lerin solcu edebiyat teröristleri... Estetik değerleri, edebi kıymetleri paramparça eden, bugün hiçkimsenin okumadığı içi boş, ucuz ve rezil solcu romanları baştacı eden bir edebiyat teröristleri güruhu egemendi 70'ler Türkiyesi'ne... Bizzat Atay'ın Günlük'ünden alıntılarsak "İlerici, gerici, her türlü akımların tekelini ellerinde tutan bir küçük aydın yarı-aydın çetesi" ve "Kültür gansterleri,"ydi bu solcu tipler... Bundan önceki yazıma dair sohbet ederken Haşmet Babaoğlu bana "Bu yazı dizisini, o çapsız Marksist eleştiri baskısı yüzünden onlarca yıl çok kötü yazarlar iyi edebiyatçı diye yutturuldu çerçevesinde uzatsan ne güzel olur," önerisinde bulundu. Babaoğlu'nun önerisi çok haklı, bu çapsız teröristlerin teker teker deşifre edilmesi lazım, başka yazılarda da bunu yapmaya devam edeceğim ama önce Tutunamayanlar'ın 40. yılında önceliği bu roman metninin ve Oğuz Atay'ın bizatihi kendisine vermek istiyorum... Tutunamayanlar gerçekten Türk romanında devrim yapmış bir roman... Oğuz Atay, kendisine kadar gelen "Türk roman estetiği" nin tümüyle dışında kalan bir estetik anlayışı bu ülkeye getirmiş bir adam. Kuru ve yalınkat bir realizmin hüküm sürdüğü, toplumcu- gerçekçilik denen saçmalığın ve kepaze köy romanlarının baştacı edildiği bir dönemde Tutunamayanlar gibi hep çağdaş kalacak bir roman yaratabilmek bana göre mucizevi bir iş... Bir açıdan bakıldığında, Atay'ın doğrudan Türk edebiyat çevrelerinin insanı olmaması, 1970'e kadar Cevat Çapan ve Vüsat O. Bener dışında edebiyat camiasından hiçbir arkadaşı olmaması kendisi açısından çok yararlı bir durum olmuş. Atay, edebiyat iktidarını elinde tutan bu çevrelerle iletişim içinde olsaydı muhtemelen o çevrenin rezil ve köhnemiş beğeni ölçütlerine taviz verecekti... Düşünün 60'lar ve 70'ler Türk sol edebiyat ortamı öyle rezildi ki Tutunamayanlar gibi nitelikli bir edebiyat ürünü ortaya koyabilmek için edebiyat çevrelerinin nerdeyse tamamından uzak durmak gerekiyordu! Bir de utanmadan bu edebiyat teröristleri "12 Eylül ile beraber bu ülkenin kültür ve edebiyat hayatı mahvoldu," gibi sözler eder. 12 Eylül darbecilerinin iğrenç terör yöntemleri benzeri kültürel terör yöntemlerini kendilerinin senelerce uyguladığı gerçeğini biz yeni kuşaklara unutturmak isterler...
EDEBİYATTA EN REZİL DÖNEM 60'LAR, 70'LER...
Sanki 60'lar ve 70'lerde bu ülkenin nitelikli bir kültürel ve entelektüel hayatı vardı da darbeyle yok oldu!! Tam aksine göreli olarak en rezil dönem o 20 yıllık yapay ve sahtepolitik dönemdir. Atay'ın kıymetinin anlaşıldığı 80'lerin ve 90'ların Türk edebiyat ortamı her türlü eksiğine rağmen o dönemden daha sahici ve içten bir dönemdir bence... Dışarıdan genel bir bakışla çağdaş Türk edebiyat tarihini değerlendiren birçok araştırmacı da bu tespiti yapıyor zaten. Mesela Orhan Pamuk gibi kıymetli ve derinlikli edebiyat adamı da 60'lar veya 70'lerde eserlerini verseydi, sonu muhtemelen Oğuz Atay gibi olacaktı... Aslında Atay da bu ortamın içinde çok zor bir iş yaptığının farkındadır Tutunamayanlar'ı yazarken... Yıldız Ecevit'in çok güzel yakaladığı gibi Atay, Tutunamayanlar'ın içinde bir romandan söz edilirken "Ne realist bir roman değil mi," sözünü araya sıkıştırararak bu boğucu ve dandik edebiyat ortamına alaycı bir gönderme yapar... Yine romanın başka bir yerinde Atay, yazdığı bu sıradışı romanın Türk edebiyatındaki konumuna ilişkin roman kişisinin ağzından göndermede bulunur: "Napolyon gibi gururla söyleyebiliriz. Bizim asaletimiz bizimle başlar." Elbette Tanpınar ve Yusuf Atılgan gibi bazı kıymetli öncüllerden söz edilebilir ama gerçekten Atay'ın asaleti kendiyle başlamıştır. Ecevit'in çok doğru tespitiyle bireyi ve onun iç dünyasını odak alan ve bunu o güne değin Türk edebiyatının hiç tanımadığı biçim/ kurgu teknikleriyle sergileyen Atay, Tutunamayanlar'la yeni bir dönemi başlatmıştır... Yapay ve sahte sol edebiyat ortamını ortasından infilak ettirecek güçte bir romandı Tutunamayanlar ve uzun vadede de bunun önünü açtı. Ama maalesef kısa vadede gördüğü ilgisizlik kendi yazarını hasta etti... Bugün, Atay'ı hasta eden edebiyat teröristleri tarihin çöplüğüne gitti ama Atay eserleriyle sapasağlam yaşamaya devam ediyor...