Nagehan'la yeni taşındığımız evde çok güzel, tüm duvarları kaplayan bir kütüphane odası kurduk, fakat bir türlü eski evlerden gelen kitapları kafamızdaki plana göre tasnifleyememiştik... Geçenlerde bu işe giriştik, kitapları tek tek ayırırken o kitapları nereden aldığım ve ne zaman okuduğum hemen kafamda beliriyordu. Bazı konularda çok hayati, yeni olmuş şeyleri unuturken bazı konularda ise hurda teferruatına kadar her şeyi hatırlarım. Bu garip, her şeyi detaylarına kadar hatırlama özelliğimden ötürü birçok ortamda 'freak' muamelesi de görmüşümdür... Neyse... Kitaplar arasında gezinirken birden elime o kitap geldi. Okuduğumda beni beynimden vurulmuşa döndüren roman. Kitap kapağının nerdeyse tamamını kaplayan deniz gibi dalgalanan yapraklar... O yapraklar içinde 11 tane papatya... Ve yaprakların üzerinde uzanan, yatan bir kadın...
SOL EDEBİYAT TERÖRÜ, ATAY'I MAHVETTİ
Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar'ının Sinan Yayınları'ndan çıkan ilk cildinin ilk baskısıydı bu. Romanı okuyanlar bilirler, o kapaktaki papatyalar Turgut'un rüyasındaki papatyalardı... Benim kuşağım Tutunamayanlar'ı İletişim Yayınevi baskısından, Oğuz Atay'ın o yakışıklı fotoğrafının kapağını oluşturduğu baskısından okudu genelde... Bense annemin İzmir'de Alsancak'ın arka sokaklarındaki bir sahaftan 1972 yılının nisan ayında aldığı bu baskıdan okumuştum. Lise 2'deydim ve Atay'ı okumaya başlayınca bir süre her şeyden ve herkesden iptal olmuştum... Tutunamayanlar'ın bahsettiğim bu ilk baskısı, 1971 yılında yayımlandı. Tam 40 yıl olmuş... Bu kitabın yayımlanmasından altı yıl sonra bu dünyadan göçtü Oğuz Atay. Tutunamayanlar'dan sonra hemen alıp okuduğum Günlük'ünde anlattığı gibi yalnız ve üzgün biçimde gitti. Türk edebiyat ortamına sessizce isyan ederek... "Bizim yazarlarda içimi eziyor. Mantık ve köy romanı karışmış. Yılın en iyi bilmemnesi diyorlar" (Günlük syf: 224) diye diye gitti Atay... Gerçekten Türk edebiyat tarihinin yaşarken en çok haksızlığa uğrayan yazarıydı Oğuz Atay... Yıldız Ecevit'in 2005 yılında yayımlanan Ben Buradayım... adlı Atay'ın biyografik ve kurmaca dünyasını anlattığı mükemmel çalışmada bu haksızlıkları ve Atay'a dair daha birçok şeyi tüm detaylarıyla okuyabilirsiniz... 70'lerin o içi boş ve çapsız solcu 'edebiyat' ortamlarının beynini yiyip bitirdiği adamdı Atay... Tutunamayanlar'da istendiği ölçüde 'sınıf mücadelesi' olmadığı için bu romandan hiç hoşlanmadı o dönemin solcu edebiyat teröristleri. Atay'ın belki de en büyük talihsizliği bir romanın "İçinde yeterince sınıf mücadelesi yok," diye eleştirilebildiği o rezil 70'ler Türkiyesi'nde eser vermiş olmasıydı... Lukacs'ın köhnemiş, o sıralarda dünyada çoktan terk edilmiş Marksist roman teorisini daha da şabloncu ve rezil hale getirerek Atay'ı kıyımdan geçirdi Türk solcuları. Ecevit'in çok haklı vurguladığı gibi toplumsal içeriği bir estetik değer kategorisine indirgeyen bir solcu fanatizmdi bu. Öyle ki bu fanatik ortamdan Murat Belge bile tam kurtulamamıştı. Atay'ın romanına en insaflı yaklaşanlardan biri olduğu halde Tutunamayanlar'ın unutulmaz karakteri Selim'e karşı o "Marksist fanatizm" hastalığı sebebiyle insafsızdı Belge: "Selim, yarının dünyasının adamı olsa, bugün böyle gitmezdi. Yarının adamı olmak, yarın için çalışmakla gerçekleşen bir şeydir. Selim, yarının olumlu insanı değildir," der 1972'de. Selim'in dünyasını, ızdıraplarını, medcezirlerini "Küçük burjuva dünyası" diye küçümsemeye kalkar. Sonradan Belge'yi de 'mürted' ilan edecek o berbat Türk sol edebiyat ortamının küfür niyetine kullandığı 'romantik' sözünü aynı suçlayıcı tonlamayla kullanır Belge de... Fakat yine de Murat hocaya kızamıyorum; "Roman, yol gösterici olmalıdır, toplumsal bir mesaj içermelidir. İyi romanların okuyucusu bencillikten kurtulur," denilen, bu berbat ve yüzeysel ideolojinin tüm edebiyatçıların beynine tecavüz ettiği 70'ler Türkiyesi'nde Belge, bir noktaya kadar bu ortamın esiri olmak zorundaydı belki de... Atay'ın yayıncısı Hayati Asılyazıcı'ya söylediği tabirle 'Edebiyat çeteleri' her yeri işgal etmişti... Solcular böyle de sağcılar farklı mı? Aynı 70'ler yüzeyselliği sağda da aynı şekilde vardı. Tıpkı Belge gibi değer verdiğim bir insan olan Abdullah Uçman ise Tutunamayanlar'ın Selim'iyle ilgili şöyle yorumlar yapabiliyordu 1973 yılında... "Selim'in İncil açıp okumasını Türk-İslam kültür ve medeniyetinin son kalıntılarıyla yetişmiş bir Türk aydınıyla bir türlü bağdaştıramadım" ... Ne denebilir bu lafa Allah aşkına?
ATAY'IN YOLUNDA GİTTİ, NOBEL ÖDÜLÜ KAZANDI
Bir yandan bu garip lafların edildiği 72-73 yıllarında İTÜ kantininde bu romanı okuyan bir genç vardı..."Yazarın duyarlılığı, dikkat ettiği şeyler, yazarın güvensizlikleri, korkuları, alaycılığı, kendi kendine konuşması bana benziyordu. 20 yaş büyük olsaydım bu kitabı ben de yazmış olabilirdim," diyen o genç yazar, üstadı Atay'ın yolunda gidecek ve sonunda Nobel'i kazanacaktı... Engin Ardıç, Ayhan Aktar gibi Boğaziçili gençler de bu saçma solcu ortama inat Atay'ın kıymetini o dönemden bilen isimlerdi... Atay ve Tutunamayanlar'a dair yazmaya devam edeceğim... 40 yıl sonra hâla dipdiri bu romanı okumadıysanız lütfen hemen alın ve okuyun. İlk baskısının o güzel kapağıyla 40. yılı için yeniden basılsa keşke Tutunamayanlar. O kapağı Atay da çok severmiş. İletişim Yayınları'na çağrımdır...