Osmanlı'da acayip bir kırık Türkçe hayranlığı varmış meğer. Padişahından şehzadesine, sadrazamından paşasına kadar herkes, Türkçe'yi çat pat konuşabilen hatunlara meftunmuş.
Baksanıza; Süleyman, Mahidevran'dan sıkılıp, Hürrem'e tutuldu, bir ara İspanyol prensesine meyletti. Şimdi de Süryani güzeli Firuze'ye aşık oldu. Pargalı deseniz, Hatice Sultan'ı yine bir devşirme olan Nigar Kalfa ile aldattı. Şimdi de yağlıboya tablodan görüp beğendiği bir Fransız düşesi İstanbul'a getirtmeye çalışıyor. Hadi, kendisi de yabancı orijinli olduğu için doğal karşıladık diyelim, peki Şehzade Mustafa'ya ne demeli?
O da gitti, Manisa'da bir Rum kızına aşık oldu. Malkoçoğlu'nun da daha önce bir Musevi kızına tutulduğunu hatırlatayım.
Tamam, kabul ediyorum; Osmanlı denilen, pek çok farklı milleti ve kültürü kucaklayan uçsuz bucaksız bir imparatorluk.
Ayrıca, 'Gönül bu; dil, din, milliyet tanımaz' diyeceğim de, bu cihanmertlerin karşısına hiç mi Türkçe'yi aksansız konuşan bir kadın çıkmayacak?