Yıllardır yaza hep aynı yerde veda ederim... Benim için vazgeçilmez bir mevsim dönümü ritüelidir. Tek başıma Kızkulesi'ne giderim, bir kahve eşliğinde 360 derece açıyla İstanbul'u seyrederim. Şehir adeta etrafımda döner ve ben geride bıraktığım yaza içimden el sallarım.
Bu kez Kızkulesi'ne gitmek yerine 'babasına' gittim... Sunay Akın'a... Öyle ya, Kızkulesi'ni dilinden düşürmeyen şair o değil mi? 'Kız babası' gibi hakkı var Boğaz'ın o güzel hatununun üzerinde... Sunay Akın ve Ferhat Göçer cumartesi gecesi Açıkhava'da birlikte sahne aldılar. Sunay hikayeleriyle gönül telimizi titretti, Ferhat şarkılarıyla tribünleri inletti... Tek kelime ile 'muhteşem' bir geceydi.
Biraz Dede Korkut, biraz Pinokyo'nun babası oyuncakçı Geppetto Usta; çokça Orhan Veli ve hatta bir tutam Cem Yılmaz... Giderek baş döndürücü bir kokteyl halini alan Sunay Akın sahnede büyüdükçe büyüyor, her hikayesinin finalinde koca Açıkhava'dan hayret nidaları ve çılgın alkışlar yükseliyor. Hepsini anlatıp da daha sonra izleyeceklerin keyfini kaçırmak istemem.
Sadece, ABD'deki ünlü Özgürlük Heykeli'nin bizim paralarımızla yapıldığını söyleyeyim, sürprizlerin gerisini siz hesap edin! Hele bu öyküler bir de Ferhat Göçer'in kadife gırtlağıyla parlatılmış notalarla birleşince, izlemeye doyum olmuyor...
Sunay Akın'ın heybesinden yeni bir Kızkulesi hikayesi çıkmasını ise umutla bekledim. Yoktu... Kule, gösteri boyunca arkadaki fonda arz-ı endam eyleyip, durdu ama sesi soluğu çıkmadı... Sunay Usta, yoksa bizim kızı sessiz sedasız Anadolu Hisarı ile evlendirdin de haberimiz mi olmadı?