Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ATİLLA DORSAY

Struma olayı, Alaton ve özür

Struma Olayı bizim kuşağın (ve elbette sonrakilerin) iyi bildiği bir olay değil. 2. Dünya Savaşı sırasında, tam olarak 1942'de, Romanya bandıralı Struma gemisi, Nazilerden kaçan 770 Yahudi'yi Boğazlardan geçip Filistin'e götürmek için yola çıkıyor. Ancak Türk makamları gemiyi alıkoyup 72 gün boyunca Sarayburnu açıklarında bekletiyor. Sonra geçiş izni vermeyip gerisingeri Romanya'ya gitmek üzere Karedeniz'e yöneltiyor. Orada gemi torpille batırılıyor ve 768 kişi can veriyor. Tam bir facia...
Bu olayı duyup öğrendik, yakın zamanda bir de güzel belgesel izledik. Olay değerli gazeteci Halit Kakınç'ın kitabıyla yeniden gündeme geldi. (İlk fırsatta okuyacağım). Bu vesileyle, Yahudi cemaatinin kanaat önderi İshak Alaton hayli ağır konuşmuş. Ve bir Rus torpiliyle battığı kesin olan gemi olayı için, Türkiye'nin özür dilemesi gerektiğini söylemiş.
Ülkemizin geçmişte azınlıklara karşı suç düzeyinde hatalı davranışları olduğunu düşünen ve de özür dilemenin erdemlerine inanmış biri olarak, prensipte Alaton'a katıldım. Bir özür dilense ne olur ki? Ama özür çok şey getirir. Tarihin en büyük soykırımını yaşamış Yahudi halkı için, özür önemli. Bizler de Mavi Marmara olayı için İsrail'den bir özür beklemiyor muyuz?
Ama özellikle 12 Eylül 2012 Çarşamba günü Hürriyet'te çıkan iki yazı, bana farklı şeyler de düşündürdü. Taha Akyol her zamanki gibi çok dengeli ve çok 'enforme' yazısında, dönemin Türkiye'sini Varlık Vergisi vb. benzeri uygulamaları için eleştirse de, o konjonktürde Struma için başka türlü davranmanın imkansız oldğunu söylüyor.
Sevgili Yalçın Bayer ise yazanın adını gizli tutmak zorunda kaldığı bir mektubu yayımlıyor. Yazanın babası, aynı dönemde, Milli Koruma Kanunu gereği toplanıp Zonguldak madenlerinde zorla çalıştırılan köylülerden biriymiş. Yani yurt genelinde toplam 4.5 milyon zoraki emekçiden biri! Ve Varlık Vergisi nedeniyle Aşkale'de 21 kişi ölürken, madenlerde 14 bin kişi can vermiş!
Elbette herkesin matemi kendine. Ve elbette her ölüm acıklıdır ve ille de ölü sayılarını kıyaslamak gerekmez. Ama işte, o kargaşa ve kıyım döneminde her halk, hatta bizim gibi savaşın dışında kalanlar bile büyük acılar çekmişlerdir.
Temel sorun şu: Eğer böylesine büyük fetret devirlerinin tekrar yaşanmasını istemiyorsak, ülkemizde ve de dünyada düşmanlıkları değil dostlukları, çelişkileri değil benzerlikleri, kutuplaşmayı değil diyalogu ve elbette ırkçılığı değil, tüm halkların kardeşliğini savunalım. Tarihi de bu ilkelerin ışığında okursak, nasıl ve ne yapıp yapmayacağımız, özür dileyip dilemeyeceğimiz de ortaya çıkar.

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA