Başlık bulmaca gibi oldu, kusura bakmayın! Elemeciler dediğim, tüm festivallerde yarışmak için başvuran sayısız filmi şöyle bir görüp bir avucuna alan, çoğunu da eleyen kurullar. Konuyu güncel kılan, elbette İsmail Güneş'in Ateşin Düştüğü Yer filminin Kanada'nın Montreal festivalinde en iyi film seçilmesi. Bununla da kalmayıp, genelde sanatsal ölçütleri çok daha üst düzeyde, çok daha sofistike olan FIPRESCIUluslararası Sinema Yazarları Federasyonu'nun ödülünü de kazanması, en iyi film olarak. Montreal, Kanada'nın Fransızca konuşan kesimi olan Quebec'in kültür merkezi. Festivali de Fransızların bilinen sinema tutkusu oranında ciddi ve önemli. Gerçi Toronto daha büyük, daha şaşaalı. Ama Montreal'in ayrı bir yeri var. Ve dünyanın en büyük 10-12 festivali arasına girer. Kuzey Amerika'da ise ilk beşin... İsmail Güneş ve tüm ekibini kutluyorum. Bunun filme önemli satış imkanları getireceğini de biliyorum. İzninizle, biraz da kendimi kutluyorum. Bu filmin geçen yılın Antalya şenliğinde eleme barajını aşıp yarışamadığını duymuştum. Ben filmi ancak aylar sonra gösterime çıktığında gördüm. Ve bayıldım. Arşivlerdeki yazım ve verdiğim dört yıldız bunun kanıtıdır. Ama eleme kurulunu tümüyle suçluyor da değilim. Ben de yaptım, ne zor iştir bilirim! Çok sayıda filmi alelacele, ancak kısmen izlemek, çoğu zaman insanı yanıltabilir. Sinemada bunun bilinen evrensel örnekleri de vardır: Sürü, Berlin'e başvurduğunda yarışmaya alınmamış, ancak yan bölüm Forum kabul etmişti. Oysa tam üç ödül aldı: İkisi Katolik ve Protestan kiliseleri ödülleri olmak üzere... Jeunet'nin Amelie filmi de Cannes festivalince reddedilmişti. Oysa film bilindiği üzere, sonradan döneminin en sevilen Fransız filmi oldu. Benzer şeyler hep oluyor, olacak. Kendi adıma, Antalya'nın yönetmeliği icabı artık daha çok yeni sinemayı savunması, yeni yönetmenler keşfetmesi gerektiğine inanıyorum. Bu tavır, artık festivalin resmi politikası olmalı. Ve herkes buna uymalı. Eleme kurulları dahil!