Bildiğiniz gibi Hamburg dönüşü kaleme aldığım son yazı sonrası birkaç günlüğüne izne ayrıldım. O nedenle de dört bir tarafta epeyce bir ilgi gören yazıyla ilgili değerlendirme yapamadım. Aslında geç de kalmış sayılmam çünkü gerek sosyal medya gerekse e-posta adresim üzerinden hala Hamburg Etnografya Müzesi'ndeki panelde yapılan terbiyesizlikle ilgili yorumlar gelmeye devam ediyor. Yaşadığım olayla ilgili üzüntülerini ileten ve Hamburg dahil, Almanya'nın birçok şehrinden 'Onlara inat seni sohbete bekliyoruz' çağrılarında bulunan güzel insanlara teşekkür ediyorum. Söz veriyorum fırsat buldukça yapılan tüm davetlere katılmaya çalışacağım. Ancak benim bu olay sonrası gördüğüm gerçek yaşadığım o olay sonrası Türkiye'de demokratik ilkelerin yerle bir olduğunu iddia edip, habire demokratlıktan, insan haklarından ve özgürlükçülükten bahsedenlerin düştüğü zavallılık. Zaten biliyorduk ne kadar ikiyüzlü olduklarını da bir kez daha vesile oldu Hamburg olayı. Ayan beyan ortaya çıkmıştır artık kimin ne kadar demokrat olduğu! Farkında değil bu ahmaklar aslında elimize çok büyük koz verdiler. Bundan böyle hem yazımı; 'Oh olsun! Sevilay'ı Hamburg'da konuşturmamışlar! Yuh çekip kovalamışlar' şeklindeki ifadelerle müşterilerine servis eden medya kuruluşlarının, hem de bu servis üzerine; "Aldın mı ağzının payını? Ne sanıyordun Hamburg'luları? Seni konuşturacak kadar aptal ve salak mı?" diyen kitlelerin 'demokratlıktan, ifade özgürlüğünden ve de insan haklarından' dem vurma şansı yoktur!
Şu gerçektir artık; bunlar Türkiye'yi karalama politikasıyla piyasa yapanları demokrat, çoğusu yalan ve abartılarıyla dolu bu kara propagandaya karşı çıkanları da antidemokrat kabul etmektedir. Yaşadığı ülkeyi yabancı topraklarda yerden yere vuran, aşağılayan, horlayan sözüm ona aydın Erdoğan Aydın gibi adamlar % 100 makbuldür bu kitlelerin gözünde ve kimsenin de buna itiraz hakkı yoktur; itiraza kalkışanın da sonu tıpkı benim yaşadıklarım gibidir. Yuhalanır, kovalanır ve konuşturulmaz!
O son yazıda yerim dar olduğu için birçok detayı aktaramadım. Elbetteki salonun tamamı o zorbalardan oluşmuyordu. Benim fikrime saygı duymasa bile beni dinlemeyi isteyenler de vardı. Erdoğan Aydın'ın fikirlerine katiyen destek vermeyen insanlar da! Toplantı sonunda tanıştım birçoğuyla. Mesela içlerinden biri aynen şöyle dedi: "Anlayın işte kimin demokrat, kimin olmadığını! Ben sıkı bir Recep Tayyip Erdoğan hayranıyımdır.
İktidar yandaşıyımdır evet.Erdoğan Aydın'ın ülkemi alenen karaladığı konuşma beni de çok üzdü. Ama ben ona 'sus' demedim! Bağırıp, çağırıp; 'Çık dışarı, defol, vatan haini!' demedim. Sadece dinledim ve diğerleri alkışlarken ben alkışlamadım. Size yapılan büyük bir terbiyesizlik ve bilin ki bunu yapanların arasında bu ülkede en demokrat parti olarak bilinen Yeşiller Partisi üyeleri de var!"
Evet değerli okurlarım...Yanlış okumadınız! Sonradan öğrendim ki gerçekten panelde konuşmamı istemeyen, beni susturmaya çalışan ve hatta 'Keşke gelmeseydin! Defol git!' diyenlerin arasında Almanya Yeşiller Partisi'nden üyeler de varmış. Birisi eyalet milletvekili Filiz Demirel, diğeri de meclis üyesi Yusuf Uzundağ! Bilmiyorum ulaşır mı bu yazdıklarım Yeşiller Partisi'nin Eş Genel Başkanı Cem Özdemir'e! Ama ayıp olmazsa eğer ona naçizane bir tavsiyem var: "Sayın Özdemir önce kendi üyelerinizi insanların kendisini ifade etme özgürlüğüne saygı göstermesi konusunda, demokrasinin tam olarak ne demek olduğu hususunda eğitin, terbiye edin! Ve lütfen ondan sonra Türkiye'deki siyasilere demokrasi, özgürlükler konularında ders vermeye kalkın!"