Y. Bingöl o röportaj verdiği hin kılıklı herif ve avanesinin kendisini zaten linç etmek üzere pusuda beklediğini ne yazık ki öngöremedi. İfade etmekte zorlansa bile karşısındaki kişinin bunu usta bir dille kaleme dökeceğini ve kendini izah etmeye ihtiyaç duyduğu mahalleye bir güzel anlatacağını düşünmüş iyi niyetle. Emin olun durum aynen bu dediğim gibi.
Uzun zaman önce başladı bu linç operasyonu. Cumhurbaşkanı Erdoğan'la türkü söylemesi, ardından Başbakan Davutoğlu ile Dersim'e gitmesi ile birlikte dozu artırdılar. Yavaş ve derinden başlayan Yavuz Bingöl'ü itibarsızlaştırma ve bitirme operasyonunda son vuruş görevini de ona hani şu meşhur Nişantaşılı Dalaksız'a tamamlattırdılar!
Diyebilirsiniz? "Peki nerden çıktı şimdi bütün bunlar Sevilay? Ne alaka Yavuz Bingöl'le, dalaksızın dalaksızlık sorunu?"
Haklısınız... Bu soruyu sormakta yerden göğe kadar haklısınız! Ancak sebebim var. Aslında adamın bu eksik tarafını kalemimin gücünü epeyden beridir memleketi içten içe çökertmeye çalışan vatan hainleri ile uğraşmaya adadığımdan unutmuşum. Kusura bakmasın ama "Dalaksızlığını" bana hatırlatan yine kendisi oldu. Bulaşmak istemedim ama uzun zamandır izliyorum uzaktan uzaktan son zamanlardaki hal ve tavırları çok irrite etmeye başlamıştı beni. Köşesinden ona buna salça olup yalandan; "Pardon bu adam kim? Kimin adına bizi tehdit ediyor, şantaj yapıyor?" teranelerini okuması ya da ona buna ahlak, nizam dersleri vermeye kalkması beni içten içe gıcık ediyordu. Yavuz olayı bardağı taşıran son damla oldu.
Değerli okurlarım... Vaktinde askerlikten kaçmak için kaza süsü verilen olayla koparttırttığı dalağını belgesiyle ortaya döktüğüm günlerde; "Koşunnn... Bu kadın beni itibarsızlaştırmaya, yok etmeye çalışıyorrrr" şeklinde feryat figan eden bu vatandaş Yavuz Bingöl'ün linç edilmesinin baş müsebbibidir. Ve bu vatandaş hatırlayın lütfen dalaksızlığını ilk yazdığım günlerde zırıl zırıl ağlamıştı köşesinden. Beni durduramayınca önce o dönem patronumuz olan Ahmet Çalık'ı, "Bak dökerim senin foyolarını haaa ortaya" deyip, sonrasında da Başbakan Erdoğan'ı; "Durdur şu kadının yazacaklarını... Durdurmaz isen ben de senin oğlunu yazarım" diyerek alenen tehdit etmişti. Basın tarihine kara bir leke olarak geçen o yazıları da sonuç vermeyince en son çareyi yandaş tetikçilerini üzerime salarak, kadınlığıma saldırarak bel altı vuruşlarla sindirmeye çalışmakta bulmuştu...
Unutuldu gitti o günler ama hepsi, bütün bu yazdıklarım arşivlerde kabak gibi duruyor. Bi dönün bakın! Şimdi ben kendisine şunu söylemek istiyorum son olarak; "Amacına ulaştın dalaksız! Ama farkında olmadan iki de büyük iyilik yaptın Yavuz'a. Hem Yavuz'un bulunduğu mahallede işlerin nasıl döndüğünü anlamasına yardımcı oldun. Hem de bu mahallede milyonlarca insanın, gerçek dostun onu kucaklamasına vesile!
Hiç tasalanma Yavuz'un sesinden türküler yine yankılanmaya devam edecek bu topraklarda... Tıpkı rahmetli Ahmet Kaya'nın yankılanmaya devam ettiği gibi. Ancak sen hep yapılan bu alçaklığın başrol oyuncusu olarak tarihe geçeceksin. Ve asla yapılan bu alçaklığı telafi edemeyeceksin. Tıpkı ex yayın yönetmeninin Ahmet Kaya'ya yaptığını telafi edemediği gibi! O günah onun boynunda...Bu günah da senin boynunda mezara gideceksiniz!"