"Kutsasın seni Papa" en kibarlarından biriydi. Diğerlerini yazmayacağım çünkü maalesef terbiyem elvermiyor. O kadar edepsiz bir güruh var ki Twitter'da, yazdıklarını okudukça her defasında nedense AYM'yi ve başkanı Haşim Kılıç'ı anımsıyorum. Ve yalan yok içten içe de "Keşke şu edilen küfürlerin, hakaretlerin birazı da onlara edilse de nasıl bir haksızlığa imza attıklarını görseler" deyip kendi kendime söyleniyorum.
Muhabirliğim tuttu ve milyarca Katolik insanın ruhani lider olarak gördüğü Papa Francis'in İstanbul'daki temaslarını bizzat izlemek için Fener Rum Patrikhanesi'nin kuruluna akreditasyon için başvurdum. Onlar da sağ olsunlar kilisedeki ayinler dahil her anını izleyebilmem için akredite ettiler bendenizi. Tabii bu bir görevdi. En iyi şekilde de yapmaya çalıştım. Cumartesi Papa'nın Balat'a gelmesine daha epeyce bir vakit olmasına rağmen ben erkenden koyuldum yola. Amacım öncesinde havayı koklamak, gözlemlemek ve aHaber'de canlı yayına katılıp bunu kamuoyuyla paylaşmaktı. Tabii bu arada Twitter üzerinden de bilgi paylaşımında bulundum sık sık.
Bulunmaz olaydım! Keşke aHaber'de anlatmaz olaydım. Bir dayak yemediğim kaldı değerli okurlarım. Vay sen misin gazetecilik yapıp o gün orada ne olup bittiğini anbean millete anlatmaya çalışan!.. Küfredenler, hakaret edenler, aşağılayanlar ve yaptığım işi küçümseyip dalga geçenler...
Demişim ki TV'de "Türkiye, İstanbul tarihi günler yaşıyor... Çok mühim bir ismi ağırlıyor. Papa'nın ziyareti hem ülkemizin dış dünyadaki imajı bakımından, hem de İslamofobi önyargısının kırılması açısından çok mühim!" Bir kısmı buna takmış. Bir kısmı Patrikhane'nin bahçesinde çekip de paylaştığım fotolara. Bir kısmı da alenen bana!
Ben bunca yıllık gazeteciyim... Haberciyim... Böyle bir durumla, rezillikle inanın ilk kez karşılaşıyorum. Kamplaştığımızı, tartışmak için fırsat kolladığımızı, birbirimizi tekme tokat dövmek için bahane aradığımızı biliyordum da psikolojimizin bu kadar darmadağın olduğuna ilk kez şahit oldum. Efendim neymiş benim bu Papa sevdam. Oturaymışım da önüne bir de vaftiz olaymışım bari. Daha neler neler... Anlatsam bütün yazılanları birkaç gün sürer inanın ama buna gerek yok çünkü iyice zıvanadan çıkmış bu güruhun akıl sağlığını yitirdiğine inanıyorum. Ve şunu gördüm ki bazıları -ki bunların içinde dost bildiklerim de var- bana sataşmak için "Sevilay bir faul yapsa da bir dalsak hatuna!" modunda apartta bekliyor.
Vallahi şaka gibiydi o gün. Resmen kendi başımı belaya soktum. Çünkü kimse bana "Git bir muhabir gibi Papa'yı izle ve bize getir" demedi. Ben, kendim kalktım gittim akreditasyon için başvurdum ve yemin ediyorum her şeyi kendim ayarladım. Niye? Çünkü gerçekten de tarihi saydığım bu ziyaretin gerçekleşme anlarını yakından görmeyi çok istedim.
İşin özü yani değerli okurlarım... Katolik âleminin lideri Papa Francis'in Türkiye ziyareti dolayısıyla en çok başı ağrıyanlardan biri de ben oldum. "Selam verdik borçlu çıktık" gibi bir durumla karşı karşıya kaldım yani. Hafta sonu miskin miskin evde oturup, iki seksen yatıp keyif çatmak da vardı ama işte duramadım. Muhabirlik yapasım geldi, kaşındım ve durduk yerde başıma bela aldım.
Peki niye bu kadar kızdı bu güruh bana?
Ben ne dedim? Bu ziyaretle ilgili nasıl yorumlar yaptım ki freni patlamış kamyon misali üzerime çullandılar? Onu da yarın anlatayım.