Barışa giden yola birilerinin muhakkak taş koymaya ve süreci sabote etmeye çalışacağını biliyorduk. Bildiğimiz için de iki lafımızdan biri, "Aman provokasyona gelmeyelim arkadaşlar!" oldu. Oldu ama maalesef kan emici vampirlerin, kandan beslenen canilerin kirli pasaklı oyunları yine de engellenemedi ve süreci baltalamak üzere yola çıkan alçaklar ilk hamlesini önceki gün Fransa'da gerçekleştirdi.
Duymuşsunuzdur muhakkak... PKK'nın kurucularından, hem örgütte, hem de örgüte sempati duyanlar arasında farklı bir karşılığı olan Sakine Cansız ile yine örgütün üyesi olan iki kadın Leyla Söylemez ve Fidan Doğan Paris'teki Kürt Enstitüsü'nde başından vurularak öldürülmüş halde bulundu. Cinayetin ne için ve kim tarafından işlendiği bilinmiyor. Olay duyulur duyulmaz yapılan yorumlar cinayetin örgüt içi bir hesaplaşmadan dolayı olduğu yönündeydi. Hem Fransız, hem de Türk medyası haberi "PKK içinde infaz!" şeklinde yansıttı. Oysa infaz mı değil mi henüz bilmiyoruz. Bunu söylemek için çok erken bence. Biraz beklemek ve Fransız Gizli Servisi ile polisini de şoke eden olayın ayrıntılarını öğrenmek lazım.
Bu arada tabii içinizden bazılarının, "Ha infaz! Ha provokasyon! Gebersin pis teröristler" dediğini duyar gibiyim. Ama emin olun kim diyorsa bunu yanlış diyor. Hele hele diyenler arasında bu işin masada, diyalogla çözüleceğine inananlar varsa yanlışın en büyüğünü yapıyor. Çünkü barışa çözüm aranan bir süreçte meydana gelen bu olay öyle ya da böyle sürece darbe vurur. Eğer derdimiz hep beraber üzüm yemek ise olaylara daha sağduyulu ve aklıselim yaklaşmamız lazım. Bence çözümün tam ortasında Silvan'da onlarca gencecik Mehmetçiği yok edenlerle, bugün diğer tarafın değeri olarak kabul edilen insanları hunharca infaz edenler aynı yere hizmet ediyor. Diyorlar ki; "Boşuna çabalamayın kardeşim. İki kardeşin döktüğü kandan nasiplenen bizler ekmeğimize kan doğratmayız!
Katiyen bu barışa izin vermeyiz!"
Bundan dolayı temkinli olmamız lazım. Özellikle Türk medyasına büyük sorumluluk düşüyor. Haberleri, "örgüt içi hesaplaşma ve infaz" şeklinde yorumlamak ve kamuoyuna sunmak karşı tarafı olumsuz etkileyebilir. Provokasyon demek bence daha mantıklı. Dün sabah Avrupa'daki kaynaklarıma ulaştım. Kimse bilmiyor olayın ne şekilde meydana geldiğini ama kaynağımın aktardıkları çok ilginçti. Cinayetin işlendiği bina Paris'in en büyük garının karşısındaymış. Dört bir yanı güvenlik kameraları ile izleniyormuş ve öldürüldükleri binaya girişte tam 3 aşamalı şifre kullanılıyormuş. Kaynağım "Muhakkak bilen biri ya da birileri işledi bu cinayeti. Onların tanıdığı biri. Tanımasalardı o kapıyı açmazlardı ama bu demek değil ki örgüt yaptı bu infazı. Örgüte sızmış bir yığın adam var yabancı servislere çalışan. Belli ki barış sürecini baltalamak istiyorlar. Katiller o taraftan da olabilir bu taraftan da!" diyordu.
Benzer yorumu Paris Kürt Enstitüsü Başkanı Kendal Nezan yaptı. Nezan cinayetin her iki taraftan barış görüşmelerini istemeyen aşırı uçtakilerin işi olabileceğini söyledi. Ben de öyle düşünüyorum. Bence de bu iş örgüt içi hesaplaşma filan değil. Hesaplaşma olsa neden Sakine Cansız'ı hedef alsınlar?
Bir başka kaynağım diyor ki; "Belli ki katillerin tek hedefi Sakine Cansız'dı. Çünkü karşılığı çok büyüktü onun. Ablaydı onlar için... Ana gibiydi... Öldürüldüğü haberi üzerine Avrupa'da yaşayan tüm PKK'lılar akın etti Fransa'ya. Bence diğer iki kadın da kimvurduya gitti. Cansız'ın örgütte manen bir değeri vardı ama politikalarına filan yön verecek söz sahibi bir isim değildi. Örgüt içi hesaplaşma olsa söz sahibi olan onlarca adam varken Avrupa'nın ortasında elini kolunu sallayarak gezen Sakine Cansız'ı neden öldürsünler?"
Öyle ya... Neden?