Mesele, nerede ve nasıl yaşadığın, ne kadar zengin ya da fakir olduğun, eğitimin ne olduğu falan değildir.
Asıl önemli olan önüne konulan meseleyi nasıl okuduğundur.
Siz de takip ediyorsunuzdur herhalde.
Bizim mahalleli iki gündür BDP'nin 'şahin' lakaplı milletvekili Bengi Yıldız'ın Bodrum'da çekilmiş şu meşhur fotoğraflarını tartışıyor.
Her yorum yapan da ister istemez hayata nasıl ve nereden baktığını ortaya saçıyor.
Mesela kadın figürünün, içerisinde seks ve ihanetin yaşadığı her türlü haberin bir gazeteyi okutmakta önemli bir araç olduğunu düşünen Ertuğrul Özkök'e göre Bengi Yıldız'lı o fotoğraflar bir yaz sonu erotizminin bire bir yansımasının çirkin sunulmuş biçimi. Bikinisiyle denizden çıkan bir kadının dolgun kalçalarına iştahla bakan bir erkeğin o iştahtan gözü dönmüşlüğü...
Yılmaz Özdil'e göre ise, Bengi Yıldız'lı o fotoğraflar adına habercilik denilen ama aslında altında kötü niyetten başka bir haltın olmadığı tam bir rezillik, kepazelik ve gözü dönmüşlük!
Bazılarına göre ise o fotoğrafları kullanmanın, haber yapmanın tek hedefi son zamanlarda iyice tırmanışa geçmiş olan Türk-Kürt kavgasını pompalamanın bir değişik formülü. Barışa vurulan darbe, Türk şövenizminin geldiği son nokta!
Dedim ya...
Mesele nerede ve nasıl yaşadığın değil, neyi, nasıl okuduğundur.
Mesela o fotoğrafları ilk yorumlayanlardan biri olmama rağmen ben onlar gibi okumadım. Okuyamadım... Nedense benim içim kıyıldı o fotoğrafları ilk gördüğümde.
Çünkü ben o fotoğrafları çok başka bir yerden okudum.
Gencecik yaşta yuvalarından, hayatlarından koparılıp sonu olmayan bir kavganın içine itilen, eline silah verilip dağa gönderilen o çocuklarının anasının, babasının gözünden...
İsyan ettim.
Bela okudum.
Ve benim bir lokmacık evladım kendisine yüklenen misyon gereği ucu bucağı olmayan dağlarda, her an ölümle burun buruna yaşama zorunluluğu içerisindeyken, ona o misyonu yükleyenlerden biri olduğunu bildiğim ağabeyinin umarsızlığının, pervarsızlığının utancını yaşadım için için.
"Yazıklar olsun Bengi Bey! Yazıklar olsun sana!" dedim.
Emin olun. İlk gördüğümde tokat gibi yüzüme çarpan o fotoğrafları okurken, hiç umurumda olmadı nerede ve kiminle çekilmiş oldukları filan.
Ne gariptir ki, Takvim Gazetesi'nin yaptığı haber bende ne, "Ayrımcılığa, ötekileştirmeye bak yahu! Demek Kürtler Bodrum'da denize giremez ha!", ne, "Yuh. Adamın özel hayatını darmadağın etmişler!" ne de, "Hem Kandil'dekilere, hem de İmralı'dakilere resmen hedef göstermeye çalışmışlar" algısı yarattı.
Ben o fotoğrafa baktığımda sadece tek bir şey geldi aklıma.
Uzun zamandır görmediğim, yaşayıp yaşamadığından bile emin olamadığım dağa çıkan yavrum...
Ve hâlâ hayatta ise, o dağlar her gün bombalanırken büyük bir ihtimalle yaşıyor olduğu çaresizliği...
Sahipsizliği... Kimsesizliği... Açlığı ve yoksulluğu...
Bir de gitmeden önce ettiği o son sözler;
"Ana. Kürtler özgürlüğüne kavuşana, istediklerini alana kadar devam edecek mücadelemiz. Kardeşlerim faşist sisteme karşı kelle koltukta mücadele ederken o dağlarda, bize buralarda nefes almak, yaşamdan keyif almak haram anam!"
Yani, ben Bengi Yıldız'ın o fotoğraflarını evladı şu anda dağda olan ya da evladını bu kavga sebebiyle kaybetmiş olan bir PKK'lının anasının gözünden okudum.
Öyle okudukça da kahroldum tabii.
İsyan ettim.
Nerede olduğunu bile bilmediğim evladımı gidip bulup, o fotoğrafları bir de ona okutmak istedim.
Ha bir de tabii okurken kendilerine 'devrimci' diyenlerin kültürü, sadık olması zorunlu ilkeleri ve değişmez gelenekleri meselesi geldi aklıma.
O fotoğraflara enteresan açılardan bakıp, garip garip yorumlar getiren kalemlerin bu kültürü biliyor olmalarını tabii ki beklemiyorum ama bilmelerinde de fayda vardır diye şu son notu düşüyorum dikkatlerine;
"Bengi Bey'e sahip çıkarak boşuna çırpınıyorsunuz arkadaşlar. Kamuoyuna kendisini Kürt Siyaseti'nin en bıçkın delikanlısı, en devrimci şahini olarak sunan Bengi Yıldız, bu fotoğraflarla maalesef bitmiştir. Göreceksiniz. Kısa bir zaman sonra kendi istemi dışında yansıyan bu manzara sonucunda Bengi Yıldız Kürt Siyaseti'nden tamamen diskalifiye edilecek. Çünkü benim bildiğim devrimci kültür, kendisini o kültürün bir parçası sayan kişinin böyle bir yaşam tarzı sürmesini kabullenmez! Asla izin vermez ve bu kuralların çiğnendiğini gördüğü anda da hatayı yapanı bir daha içlerinde görmek istemez!"