Rüzgârı çok sert esen günlerden geçiyoruz.
Zor oluyor böyle zamanlarda kalem oynatmak.
Doğru olduğuna inandığını inatla haykırmaya devam etmek.
Ama kendini bilen bir kalem için mühim olan da zaten rüzgâr ne kadar da sert eserse essin, kalemini sarsmadan, kuvvetle o kaleme sarılıp inandıklarını yazabilmek değil midir?
Ancak gelin görün ki, o sert rüzgâr son günlerde bizim mahalleyi çok fena etkisi altına almış durumda.
İnanılmaz bir değişim yaşanıyor şu aralar. Daha birkaç ay öncesine kadar, "Bu sorun ancak siyasetle çözülür. Silahla değil!" diyenler bugün "savaş çığırtkanı" rolü ile ekranlarda habire sallayıp duruyor.
Aklı gerçekten başında sandığımız bir sürü adam bile hava operasyonlarının bu işin çözümünde hakikatli bir yol olduğunu söyleyebiliyor.
Hani bilsem bitecek... Bilsem gerçekten onların dediği gibi olacak her şey! Kökünü kazıyacağız bu bombalama işiyle PKK'lıların. Kalkıp gidip bir bomba da ben atacağım Zap Kampı'na ama...
Bitmeyecek!
Bilakis daha da büyüyecek.
Bu yüzden de daha çok ölüm göreceğiz. İki taraf da daha çok kayıp verecek.
Kimse kazançlı çıkmayacak bu işten. Bir muzaffer olmayacak yani bu savaşın sonunda.
Kılı kırk yara yara meselelerini belli bir noktaya taşıyan Kürt siyasetçiler de kaybedecek.
Vaziyetleri böyle devam ettikçe de belki bir gün, bugün sahip oldukları avantajları da ellerinden kayıp gidecek.
Hakikaten endişeleniyorum.
Çünkü görüyorum ki berbat günlere, o eski günlere doğru yol alıyoruz!
Düşünün. Dün, hedef gösterildiği için katledilenlerin hesabını o hedef gösterenlerden soran bizim mahallenin bazı sakinleri bugün başka birilerini, "Katil sizsiniz! İşbirlikçi sizsiniz!" diyerek yaftalamaya başladı.
Aramak istiyorum teker teker onları aslında. Telefon açıp, "Ne yapıyorsunuz arkadaşlar? Bi sakin olun ya! Bi aklınızı başınıza toplayın! Ahmet Kaya'yı hatırlayın. Hrant Dink'i hatırlayın" falan demek istiyorum ama biliyorum ki hiçbiri kulak asmayacak bana.
Çünkü zaten onların umurunda olan bu işin sonunun nereye varacağı falan değil.
Daha kaç genç fidanın toprakla buluşacağı, daha kaç evin ocağına ateş düşeceği, daha kaç ananın yüreğinin dağlanacağı değil.
Onların umurunda olan tek bir şey var.
O da zamanın ruhu!
Ama ayıp! Gerçekten çok ayıp!
Hadi birileri politika yapıyor. Yapmak zorunda kalıyor. Toplumun beklentilerine cevap vermek için çaresizlikten, bir idareci sorumluluğundan hareketle silaha sarılıyor.
Tamam anladık. Onlar bunu yapmaya mecbur kalıyor da! İyi de be kardeşim size ne oluyor?
Sizi kim mecbur ediyor böyle saçma sapan yazılar yazmaya, başlıklar atmaya, manşetler çakmaya?
Hele söyleyin bana.