Tam 4 ay önceydi. Gece yarısını biraz geçe başlamıştı ağrı. Her zamanki yolu denemiştim. Mütemadiyen baş gösteren o arkadaki dişin ağrıyan sinirlerini dindirmek için atmıştım bir Apranax daha! Dinmeyince bir tane daha. Ama bana mısın demiyordu meret! Nasıl zonkluyordu. Nasıl titretiyordu bütün beynimin hücrelerini. O gece sabahı sabah edebilmek için verdiğim mücadelenin sonunda gün ışıkla buluşur buluşmaz doğruca kliniğin yolunu tutmuştum.
Giderken tek bir niyetim vardı.
O da, gece boyu bütün benliğimi teslim alan o iğrenç, alçak ve namussuz dişi kökünden söktürüp bir an evvel kurtulmak!
Kurtulamadım ama...
Çünkü benim dişimin köküne benden daha çok saygı ve sevgi gösteren hekimim Ayça Tozlu bayağı bir inatçı çıktı.
Yalvardıysam da kendisine meseleyi kökünden halletmesi için bir türlü başa çıkamadım...
"Önce tedavisini yapalım. Kanalları temizleyelim. Eğer başaramazsak o zaman bakarız çaresine!" diye tutturdu da tutturdu...
Aylarca sürdü tedavi...
İltihaptan adeta can çekişen o kanallarımı iyice temizlesin diye kaç kez ona gittiğimi, kaç bin kez iğneler batırdığının sayısını bile hatırlamıyorum şu anda...
Nihayet işlem bitti...
Dün son kez oturduğumda elinin altına pek bir bahtiyardı...
Sonunda istediği olmuştu çünkü.
Hem beni o işkencevari ağrılardan, hem de kanal yolları iltihapla dolduğundan artık huzura ermiş olan dişimi yok olmaktan kurtarmıştı...
Doktor Ayça dolguyu kapatıp, kısa bir süreliğine dışarı çıktığı anda gözüm tam karşımdaki televizyona ilişti.
Ekranda BDP'li milletvekili Şerafettin Elçi'nin açıklamaları aktarılıyordu;
"Siyasal iktidarın Kürt sorununda çözümsüzlükte ısrarı sonucu son günlerde tırmandırılan şiddet dalgasının, can kayıplarına yol açmakla kalmadı ayrıca demokratik çözüm seçeneğini ve barış ortamını da tehdit etti! Devlet operasyonları durdurmalı, PKK da silahı bırakmalı! Demokratikleşme hareketi yeniden başlamalı"
Demek istiyordu ki yani Sayın Elçi aslında, "Meseleyi böyle halledemeyiz. Dişi bir anda çekip çıkararak hiçbir kazanç elde edemeyiz. Tek çözüm var. O da bu meselenin bu noktaya gelmesine neden olan iltihaplı bütün kanalları temizleyip, onlara yeniden hayat vermektir..."
Aydın bir Kürt siyasetçisi olduğuna hep inandığım Elçi'nin bu ifadelerine katılmamak elbette ki mümkün değil.
Bence de öyle...
Kesinlikle silahlar karşılıklı susmalı.
Tabii ki kanallar derhal temizlenmeye başlamalı.
Ama bu nasıl olacak?
Sadece hükümetten elini taşın altına koymasını beklemek biraz fazla bencillik olmuyor mu?
Kanallar temizlenecekse bunu hep beraber yapacağız.
Sabırla...
Bakın çok güzel bir örnek benim şu meşhur diş ağrım.
Evet ağrısı uzun sürdü.
Çok yoruldum kliniğe git gellerden filan ama sonunda Ayça'nın kanal tedavisi yapma ısrarı, benim de sabrım, en kilit, en mühim dişimin kurtulmasını sağladı.
Çektirseydim elime ne geçecekti?
Hiç ağrım olmayacaktı. Yorulmayacaktım ama ölene dek orası boş kalacaktı. Yerine yapma bir diş takılsa bile asla onun yerini dolduramayacaktı.
Ne alaka filan demeyin şimdi.
Alakası çok!
Kürt halkı Anadolu'muzun en yerleşik, en kıymetli ve en müstesna yaşayanları.
Evet zamanında çok, hem de çok ayıp edilmiş inkar ve asimilasyon politikaları dayatılarak...
Ama bugün gelinen noktada durum aynı mı?
Hiç mi bir şey yapılmadı o bölge halkı için?
Onun için mi bugün hepimiz rahat rahat konuşabiliyor ve dilediğimiz söyleme özgürlüğü yaşıyoruz?
Kusura bakmasın Sayın Elçi ama Türkiye'nin bu konuda epeyce yol katettiğini hatırlatmak isterim bir olayla.
100 yıl önce filan değil, daha 11 yıl önce ülkenin en sevilen sanatçılarından biri, Ahmet Kaya'nın, 'Kürtçe şarkıma klip çekebilecek bir babayiğit arıyorum' dediği için bir gecede nasıl linç edildiğini, sonrasında ailesi dahil nelere maruz bırakıldığını dikkatine sunmak isterim.
Yol katettik.
Etmeye de devam edeceğiz.
Ama bunun için en önce işbirliği, sonra da sabır gerekiyor.