Hep derim; "Gelişen teknoloji sayesinde gazetecilik artık çok daha kolay! Çok daha konforlu!" Bakın işte size somut bir örnek.
Biliyorsunuz geçtiğimiz hafta Kadir Topbaş'la birlikte New York'taydım. Çarşamba günü yazınca izlenimlerimi, New York'ta yaşayan ve müteahhitlik yapan Yaşar Tahmaz adlı okurumdan ilginç bir mesaj aldım posta kutuma. Tahmaz, Brooklyn bölgesinde sürdürdüğü bir cami inşaatıyla ilgili sorununu dile getiriyordu ve "Çok dertliyim. Lütfen bana bir 5 dakikanızı ayırın" diyordu.
Çok sıkışık bir programımız olmasına rağmen o vakti ayırdım Yaşar Tahmaz için. Çünkü mesajında anlattıkları gerçekten ilginç gelmişti. Kendisini, verdiğim saat ve tarihte benim için en güvenilir yer olan kaldığımız otelin lobisinde beklediğimi belirttim. Gelirken de elindeki bütün belgeleri getirmesini rica ettim.
Geldi. Hem de benden 1 saat önce. Ve kucağında da bir ton belgeyle!
Kısa bir hoş beşten sonra; "Anlatın. Sizi dinliyorum" dedim.
O da başladı tabii anlatmaya.
Brooklyn bölgesinde 1993'te kurulmuş Türk-Amerikan Eyüp Sultan Cemiyeti diye bir dernek varmış.
Amaçları özellikle Müslümanların yoğun olarak yaşadığı bu bölgenin dini ihtiyaçlarına aracı olmakmış. İşte bu amaç doğrultusunda cemiyet üyeleri aralarında topladıkları bağışlarla içinde iki ev bulunan bir arsa satın almış. Uzunca bir süre o evi ibadethane olarak kullanmışlar, hatta başbakan Tayyip Erdoğan bile siyasette yasaklı olduğu dönemlerde ziyaret ettiği New York'ta namazını o evden bozma camide kılmış.
Neyse...
Bir süre sonra ihtiyaçları karşılamakta yetersiz kalınca derme çatma o cami; 2000 yılında yepyeni ve daha büyük bir cami inşaatı için düğmeye basılmış cemiyet tarafından. Bu işi Tahmaz'a havale etmişler. O da kontratları falan yaptıktan sonra imar için Brooklyn Belediyesi'ne başvuruda bulunmuş. Tam onay alınmışken 2001'de 11 Eylül saldırısı patlamış. Hal böyle olunca da minaresi ve kubbesi olan 5 katlı bu şahane cami projesi de bir süreliğine rafa kaldırılmış. Ancak aradan 3 yıl geçtikten sonra yani ortalık durulduktan sonra da yeniden devreye sokulmuş. İnşaat epeyce bir yol aldıktan sonra cemiyet yöneticileri Tahmaz'a; "Para toplayamıyoruz. Güvenmiyorlar bize. Üyeler ancak inşaat bittikten sonra bağış yapar. Sen kredi kullan şirketin üzerinden, bitir inşaatı... Biz sana faizleriyle öderiz bu parayı" deyince ve yeni kontrat imzalayınca o da el mahkûm dediklerini yapmış.
1 milyon dolardan fazla kredi kullanmış ve 5 katı tamamladıktan sonra da yeniden cemiyetin kapısını çalmış.
Çalmış ama boşuna.
Çünkü cemiyet yönetimi parayı yine toplayamamış. Gitmiş gelmiş Yaşar Bey. Bakmış ki çaresi yok, derdini gidip konsolosluğa aktarmış. Bunun üzerine konsolosluk girmiş devreye. Diyanet'in o dönemdeki temsilcisi Gazi Erdem bayağı çabalamış anladığım kadarıyla. Yardım etmeleri için birkaç yere mektup yazmış hatta.
Ama nafile!
Müteahhit Yaşar Tahmaz'ın talebine hiç kimse bir türlü karşılık verememiş.
Tabii bu arada faizler arttıkça artmış. Bankalar gırtlağına binmiş. Yıllardır Amerika'da verdiği emek bir anda yok olup gitmiş.
Çaresizlikten en sonunda mahkemeye başvurarak icraya vermiş cemiyeti. Şimdi olay mahkemede. Amerikan yasalarına göre böyle durumlarda vakıflar muhatap alınmadığından maliyeti karşılamak için direkt satışa gidiliyormuş.
Anlayacağınız şu anda New York Brooklyn'de adı Eyüp Sultan olan bu cami, icra yoluyla satışta.
İnanın bu olayı dinledikten ve önüme konulan belgeleri gördükten sonra şoke oldum. Ve doğruya doğru, iki şeyden dolayı da hem Türk-Amerikan Eyüp Sultan Cemiyeti yöneticilerine, hem de New York Başkonsolosluğu'na çok kızdım.
Birincisi, yıllardan beri anavatanından uzak ekmek kavgası veren bir yurttaşımızı hiç hak etmediği halde ekonomik olarak gerçekten içinden çıkamayacağı bu güç duruma düşürdükleri için...
İkincisi, bu meselenin mahkemelere taşınmasına göz yumarak Amerikalıların gözünde, "Türkler ortak hareket edip bir camilerine bile sahip çıkamadılar!" şeklinde bir algının oluşmasına sebep oldukları için!..
Şimdi bu meseleye Dışişleri Bakanımız Ahmet Davutoğlu'nun bir an evvel el atması lazım. Sayın Bakan'ın Türkiye'nin imajını, Amerikalıların gözünde beş paralık eden ve her duyana, "Aman yarabbi!" dedirtecek bu rezaleti temizlemesi için bütün güçlerini devreye sokması lazım.
Bir yanda 11 Eylül saldırılarının gerçekleştiği "sıfır noktası"na Arapların ısrarla inşa etmeye çalıştığı cami, diğer yanda ise Brooklyn'de Türk Müslümanların hizmetine açılmış ancak beceriksizlik ve basiretsizlikten mahkemelere düşmüş, adı Eyüp Sultan olan cami!
Yakıştı mı yani bize?