Hiç kıpırdayacak halim yoktu aslında. Bir yanda oğlumun SBS'ye hazırlanmasının yüklediği annelik sorumluluğu, diğer yanda her salı katılmak zorunda olduğum TV programım falan... Kısacası öyle çok çok uzaklara gidemiyordum uzun zamandır. Fakat dünyanın bütün kentlerini bir çatı altında toplayan Birleşmiş Kentler ve Yerel Yönetimler Örgütü'nün (UCLG) çiçeği burnundaki başkanı Kadir Topbaş'tan New York için davet alınca dayanamadım. Dayanamadığım şehrin kendisi değil ama! New York her zaman görülür. Her zaman gezilir. Ama dünyanın en zengin adamlarından biri olan ve yılda sadece 1 dolara belediye başkanlığı yapan, aynı zamanda da bir medya devi olan Michael Bloomberg'le ve daha da önemlisi BM Başkanı Ban Ki-moon ile her zaman karşılaşılamaz! Tanışılamaz!
Kaçmazdı yani bu fırsat! Kalktım geldim işte!
Bloomberg ile görüşme bugün gerçekleşecek. (Tabii siz bu satırları okurken aslında gerçekleşmiş olacak. Çünkü şu satırları yazarken burada saat sabahın 6'sı. Türkiye'de öğlen! Bloomberg ile görüşme buranın saatiyle öğlen 2'de. Beklesem de yazsam diyorum ama olmuyor. Çünkü o saatlerde bizim gazete baskıya gitmiş oluyor. Aptala döndüm yani sevgili okurlarım. Bu saat farkı beni şaşkın bir ördeğe çevirdi!)
Topbaş başkanı olduğu UCLG'ye, henüz üye olmayan New York'u da davet edecek. "İstanbul, Paris, Londra, Barcelona, Kahire gibi dünyanın en gözde şehirlerinin üye olduğu bu örgütte New York'un olmaması büyük eksiklik diyecek!"
UCLG demişken.
Bu konuda ilerleyen günlerde de size anlatacaklarım var tabii ama dün akşamki sohbete kısaca değinmeden geçemeyeceğim.
Kadir Bey uzun uzun bu yeni sorumluluğunu anlattı bizlere. Biraz da konuya basının ilgisizliğinden dert yandı.
Haksız da değil. Ben dahil hepimiz kabahatliyiz bu konuda! Çünkü Topbaş'ın şu anda başkanlığını yürüttüğü UCLG örgütü muazzam bir örgüt. Belki bugün değil ama ileride UCLG'nin BM'ye ciddi ciddi alternatif olabileceğinden bahsediliyor. Mümkün de! Çünkü henüz 6 yıllık bir geçmişi olmasına karşın şimdiden 140 ülke, 1000 şehir ve 127 birlik bu örgütün üyesi. Daha önce Paris'teymiş başkanlık. Bertrand Delanoe 2 dönem üst üste yapmış. Öğrendim ki, geçtiğimiz kasım ayında Meksika'da yapılan seçimler kıran kırana geçmiş. Çünkü Paris kendisinden sonra ısrarla Lizbon'un seçilmesini istemiş. Adam bayağı bir kulis döndürmüş. Anlattılar oraya giden arkadaşlar şaşırdım kaldım. Delanoe, Topbaş seçilmesin diye bütün imkânlarını devreye sokmuş meğer. Kaldığı otelin bir katını kapatmış ve odalarda Lizbon için alenen kampanya yürütmüş. Dünyanın diğer belediye başkanlarını tek tek çağırıp ayırttığı ikna odalarına, ısrarla, "İstanbul'u seçmeyin. Bu işe Lizbon yakışır!" demiş. Neyse ki Asya, Afrika, Pasifik, Kuzey Avrupa ve Kuzey Amerikalı belediye başkanları Delanoe'nin bu ısrarlarına aldırış etmeden topyekûn Topbaş'a destek vermiş.
Anlayacağınız Topbaş'ın kasım ayından beri sahip olduğu bu şapka hem İstanbul, hem de Türkiye için çok önemli.
Merkezi Barcelona'da bulunan UCLG'de Topbaş'ın yardımcıları, genel sekreteri falan dünyanın diğer önemli şehirlerinin başkanları. 5 eşbaşkanın beşi de birbirinden önemli dünya kentlerinin yöneticileri.
Mesela Paris Belediye Başkanı'nın başkan olsun diye ısrar ettiği Lizbon Belediye Başkanı Antonia Costa da onlardan biri. Sevgili okurlarım bu konuya devam edeceğim. Dünya kentleri neden örgütleniyor? Belediye başkanları, yerel yöneticiler neden bir çatı altında toplanmaya çalışıyor?
Yoksa merkezden değil, yerinden yönetilmek istenen halkların talepleri ve ihtiyaçları mı bunu zorunlu kılıyor? Anlatacağım.
Bu arada hazır fırsatını yakalamışken Topbaş'a; "Bloomberg New York'u 1 dolar maaşla yönetiyormuş. Siz yapar mıydınız bunu? Siz de İstanbul'u 1 liraya yönetir miydiniz mesela?" diye sordum... Çok ilginç bir cevap aldım. Ama onu da cumaya sakladım...
Görüşmek dileğiyle...