Meslekten dolayı mıdır nedir bilmiyorum. Acayip bir merakım vardır polisiye türü filmlere, romanlara...
Zira gazeteciliği seçmemde etkili olan, beni haberciliğe teşvik eden de, TRT henüz bizim evden siyah-beyaz seyredilirken yayımlanan bir polisiye diziydi.
İlkokul 2. sınıfta filandım. Dizinin adını kesinlikle hatırlamıyorum. Ama bir kadın gazeteci Ümit karakteri vardı. Gazeteciydi ama polis gibi çalışıyordu. Üzerinde bir kot mont, kısacık saçlar, boynunda asılı fotoğraf makinesi sürekli cinayet haberleri yapıyordu.
Nasıl cezbediciydi benim için bilemezsiniz.
Güleceksiniz biliyorum ama gerçek bir karakter sanıyordum ben onu!
Çocukluk işte...
Akranlarım Şeker Kız Candy'de, Heidi'de filan kendini bulurken ben Ümit'e takılıyordum.
Ümit, ekranları bırakıp gidince çok üzülmüştüm. Ama sonradan, yaşım biraz ilerleyince, komşumuzun kızı Dilek Abla'nın müptelası olduğu Agatha Christie ile Ümit'in yerini doldurmuştum. Onun başucunda tuttuğu gerilim yüklü romanları tek tek yürütüp, "evdekiler görmesin" diye Türkçe kitabının arasına saklayıp okuduğum zamanları hatırladıkça hâlâ gülerim kendime.
İşte ta o zamanlar da tutturmuştum, "Ya gazeteci olacağım. Ya da cinayetleri araştırıp, aydınlatacak bir polis!" diye...
Olduk çok şükür.
Gazeteci olduk.
Ama hâlâ içinde gerilim olan polisiye romanlarının apayrı yeri vardır benim dünyamda.
İşim gereği zaten bol kitap okuma zorunluluğum var ama yalan yok polisiye türleri, bir anı ya da inceleme kitabından, aşk romanından ya da tarihsel geçmişi anlatan bir kitaptan daha çok zevk verir bana.
Çünkü uçarım adeta ben o kitaplarda.
Şaka gibi ama kendimden geçerim. Muhakkak o romanın içinde bir yerlere yerleşirim. Ya gazeteciyimdir cinayeti araştıran ya dedektif ya da sıradan bir meraklı...
Kitabın son sayfasını çevirdiğimde ise garip bir şey olur.
Sanki o olayı ben aydınlatmış, cinayeti işleyen katili ben yakalamışım gibi huzur bulurum.
Biliyorum komik geliyor size şu anda bu anlattıklarım ama gerçekten böyledir.
Hayranıyımdır mesela tadına doyamadığım gerilim romanlarının yazarları Donna Leon'un ve Conan Doyle'un.
Bazılarına basit gelse de anlatımı, ben tam bir Celil Oker hastasıyımdır. "Bir Şapka Bir Tabanca"sı çok sürükleyici gelmişti. "Çıplak Ceset"i de öyle...
Sinemada da tercihim genelde o yönde olmuştur.
Tamam her türlü film izlemek keyiftir ama polisiyenin, gerilimin tadı başkadır benim iç dünyamda.
Aşk, meşk konuları falan nedense bana çok haz vermez.
İzlerim. İzlerim ama gerilimli olanlar gibi içine gömülerek izleyemem.
Bir de haftada bir filan bir gerilim izlemesem o hafta bir tarafım boş kalır.
Boşlukta kalır sanki.
Allah'tan Digiturk var. Sağ olsunlar hemen her gün değişik saatlere öyle tatlı, öyle lezzetli Amerikan yapımı gerilimler yerleştiriyor ki sayelerinde o tarafım hiç boş kalmıyor.
Buna mukabil hep merak etmişimdir neden Türk sinemasının polisiye türüne uzak kaldığını. Demişimdir;
"Yahu bizimkiler ne zaman yapacak? Ne zaman şöyleee adam gibi gerecekler milleti?" diye... "Beceremiyorlar" diye düşünürdüm.
Oysa yanılmışım.
Pekala becerebiliyorlarmış çünkü.
Üstelik hiç de fena değillermiş.
Av Mevsimi. Yavuz Turgul'un henüz vizyona giren filmi. Valla acayip iyi geldi. Aslında niyetim davetlisi olduğum galasına gidip filmi yazanla, yönetenle ve oynayanla birlikte izlemekti ama kısmet olmamıştı.
Maaile gittik geçen akşam.
Kuruldum geçen seneki sel dolayısıyla yerle bir olan ve yenilenip, 15 gün önce açılan Bahçeşehir'deki sinemamızın o gıpgıcır derin koltuklarına ve bir güzel gerildimmmm!
Ve gerim gerim gerilirken de, "Ohh be... Sonunda Türk sinemasının polisiye türünde yüz akı olacak bir filme imza atmış büyük usta Yavuz Turgul" dedim...
Ee tabii gerilimden beslenen bir gazeteci olarak, "Her şey dört dörtlüktü. Eksiksiz bir polisiye idi" falan demem yanlış olur.
Ufak tefek hatalar yok değil.
Ama olsun.
Genel hatlarıyla süperrr bir film!
Bir kere senaryo son derece sürükleyici.
Görüntü kalitesi 10 numara!
Oyunculuk 11 numara!
Şener Şen'den müthiş bir oyunculuk performansı.
Avcı lakaplı usta bir dedektif olarak karşınıza çıkıyor bu filmde.
Cem Yılmaz'a gelince...
Aslında aynı Cem. Bildik, matrak herif.
Bu kez çatlak bir Laz polis karakteriyle karşımızda. Film gerilim de olsa ara sıra makara yapıyor yani yine.
Hele bir sahnesi var ki! Şu eline rakı bardağını alıp da söylediği şarkıyla ortamı bambaşka bir havaya büründüren!
Vallahi gerilmek için değilse bile, sırf Cem Yılmaz'ın söylediği o şarkıyı dinlemek ve o sahneyi bir daha izlemek için yeniden giderim ben bu filme!