Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SEVİLAY YAZIYOR SEVİLAY YÜKSELİR

Gözünüz aydın! Artık ben de light'ım!

Haberi gazetenin avukatı Çağlar'dan aldım.
"Bence sivri dilli yazar olmayı unut! Çünkü 2. Asliye Ceza tarafından toplam 5 ay 24 gün hapis cezasına çarptırıldın. Ve ayrıca bugün itibarı ile tüm yazdıkların 5 yıl boyunca sürecek denetime tabi tutulacak. O nedenle çok dikkat etmelisin. Çünkü aynı suçu bir daha işlersen ciddi sorun yaşarsın" dedi.
Sandım ki benimle kafa buluyor. Daha doğrusu bana aslında müjdeli bir haber verecek de işin sonunda öylesine geyik yapıyor.
Bu rahatlıkla, kahkaha eşliğinde, "Şaka yapıyorsun di mi?" dedim. "Yooooo!!! Gerçeğin ta kendisi bütün bu söylediklerim" deyiverdi gayet ciddi bir ses tonuyla... Ve devam etti.
"Sakın önümüzdeki yazında aldığın cezaya neden olan yazılardan da bahsetme! Detay vereyim diye yazdığın şeyler bu kez mahkemece yine suç sayılabilir ve başın belaya girebilir. Unutma ki senin bir de geçen yıldan 11 buçuk aylık bir hapis cezan var!"
Nasıl diyorlardı "Kal oldum"mu? Pardon, pardon! "Bir anda kal geldi bana!"
O kallıktan olsa gerek, "Dur seni arayacağım!" deyip kapattım telefonu Çağlar'ın suratına! Sonra evdeki yardımcımız İpek'e dönüp; "Ablacığım bana bir yumruk atsana" dedim. Zavallı kadın ne yaşandığını bilmediğinden önce suratıma melül melül baktı, sonra da, "Kafayı mı yedin?" dedi. "Sadece kafayı değil galiba ayvayı da yedim!" dedim.
Onu dedikten sonra da yeniden telefonun başına geçtim az önce bana abidik gubidik şeyler söyleyen avukatımı aramak için.
Çevirdim telefonunu. En dominant halimi takınıp dedim ki;
"Ya sen ne dedin bana? Baştan anlatır mısın lütfen? Çünkü tam olarak idrak edemedim!"
Ne yapsın zavallı kızcağız. Bir daha anlattı. Tane tane.
Ben Çağlar'la telefonda boğuşup verilen kararı hazmetmeye çalışırken bu arada telefonum car car ötmeye başladı. Boşuna dememişler "kötü haber tez yayılır" diye. Meğer başıma gelen bu felaketi Anadolu Ajansı haber olarak geçmiş. Bir yandan internette; "Ahmet Hakan'a hakaretten dolayı hapis cezası yedi!" haberini okuyan arkadaşların, dostların geçmiş olsun telefonları. Diğer yanda beni allak bullak eden avukatımın, "Eleştiri yazıları yazmaman iyi olur! Ya da eleştirirken biraz dilini yumuşat!" mealindeki talimatı.
Tam ne yaparım ne ederim sorusuna yanıt bulmaya çalışırken, telefonum bir kez daha çaldı. Arayan en büyük ağabeyimdi. Zavallı benden daha panik. Sanıyor ki ertesi gün falan Silivri'nin yolunu tutacağım. Bıraktım kendi perişanlığımı bir yana, başladım onu teselliye. Anlattım tabii yaşananları ve muhtemel yaşayacaklarımı.
Sonunda da iyice içi rahatlasın diye dedim ki... "Canım sağolsun be abi. Adaletin kestiği parmak acımaz! Ben de bundan sonra light takılırım yazılarımda..."
Önce, "Nasıl yazacaksın öyle yazılar? Anlamazsın sen o işlerden!" diye itiraz etti ama bu konudaki kararlılığımı görünce bu kez; "Madem karar verdin. O zaman Haşmet Babaoğlu'na git! En azından o sana bunu nasıl yapacağını anlatır!" dedi. Doğruca çıktım Haşmet'in yanına. Ve çöktüm dizlerinin dibine başladım yalvarmaya;
"Haşmet'im.. Haşmetlim... Ocağına düştüm" diye.
Çok umut veren bir aday değilmişim light yazar olma yolunda ama, "Madem iş başa düştü! Ehhh ne yapalım!" deyip yardımcı olacağına söz verdi sağolsun. Bir de, "Light yazabilmenin 10 altın kuralı" başlıklı bir metin tutuşturdu elime.
Dünden beri çalışıyorum o 10 altın kuralın üzerinde. Bazıları çocuk oyuncağı. Ama bazıları var ki yürek dağlayıcı!
Nasıl olacak bilmiyorum ama başaracağım.
Emin olun bu gazeteye layık okkalı bir "light" yazar olmak için var gücümle çalışacağım!

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA