Türkiye'de ekonomik sorunlar çözülüp hukuki belirsizlikler birer birer kaldırılmaya başlayınca bazılarının dengesi bozuluyor. AK Parti iktidara geldiğinde bazıları ne demişti, hatırlayın. "Bunlar hazineyi ve dışişlerini yönetmezler. Bu yüzden de ekonomiyi bir yılda krize sokup giderler" demişlerdi. Ama umdukları olmadı.
Beklentilerinin aksine AK Parti hükümetleri, bir yandan daha önceki hükümetlerin batırdığı bankaların 382 milyar lira tutan ve Hazine'ye yüklenen borçlarını ödedi, bir yandan da devletin vatandaşa 16 milyar lira borçlu kaldığı tasarrufu teşvik hesabını ve konut edindirme kesintilerini vatandaşa geri verdiler.
Üstelik bunları yaparken kamu harcamalarının tasarımını sağlık ve eğitimden yana artırıp, askeri harcamaları azalttılar. Bu sayede bu ülkede bütçe açığının milli gelire oranı yüzde 22'den yüzde 1'e, kamu borç yükü de yüzde 94'ten yüzde 36.5'e geriledi. Devletin para ve sermaye piyasalarından daha az para kullanmasıyla enflasyon düştü, paranın maliyeti azaldı. Ve böylece özel sektörün yatırımları çoğaldı ve büyüme hızı son yılda ortalama yüzde 5.3 oldu. Fert başına gelir ise 3.492 dolardan 11.318 dolara fırladı.
Tabii bu süreçte hükümeti düşürmek için türlü hamleler yapıldı. AK Parti'yi kapatma davası açıldı. Bu dava ekonomik büyümeye ağır bir darbe vurdu. Batı dünyasında çıkan 2008 krizi bile hükümeti düşürmek için kullanıldı. ABD ve Avrupa'da çıkan kriz sanki Türkiye'de çıkmış gibi medyada gürültü koparıldı. İstanbul sermayesi krizi bahane edip IMF'den 35 milyar dolar alınıp kendilerine verilmesini istedi. Yurtdışında bazı dergi ve gazetelere, bu süreçte Türkiye'nin döviz bulamayıp batacağı haberleri yazdırıldı. Sonra bu yazılar Türkçeye tercüme edilip Türkiye'de TV haberlerinde ve gazetelerde manşet haline getirildi. Halk "ekonomi batacak" söylemiyle korku ve endişe içinde bırakıldı. Başbakan Erdoğan "bu kriz bizi teğet geçecek" dediğinde onunla alay edildi. Peki sonra ne oldu? Alay edenler gidip kendisinden özür diledi.
2012 başında, hükümete yine bir ekonomik saldırı yapıldı. Bazıları, her gün TV ve gazetelerde, "Türkiye döviz bulamayacak, dolar 2.5 lira olacak" diyerek beklentileri olumsuza çevirmeye çalıştı. Ardından AB ve uluslararası muhasebe kurallarına uyum için hazırlanan yeni Ticaret Kanunu'nu, "herkes hapse girecek" propagandasıyla öcü gibi gösterdiler, kitleleri korkuttular. Kayıt dışını önleyen yeni Ticaret Kanunu'nun hükümleri, TÜSİAD ve TOBB'un emriyle CHP'nin önderliğinde böylece değiştirildi. 80 bin anonim şirket ve 700 bin limited şirket denetimsiz bırakıldı.
Hükümete kurulan tuzaklar hiç bitmedi. En son tuzak, BM Anlaşması'nın gereği olan terörün finansmanının engellenmesi konusunda yapılacak iç hukuk düzenlemesinde kuruldu. AB Bakanı Egemen Bağış'ın tüm çabalarına rağmen CHP, BDP ve bazı hukukçular bu iç hukuk düzenlemesine karşı çıktı. Hatta CHP, bir yandan hükümeti terörü önleyememekle suçlarken, bir yandan da terörün finansmanını engelleyen yasanın çıkmaması için bazı CHP milletvekilleri olağanüstü çaba gösterdi.
Aslında bu bir tuzaktı. Çünkü terörün finansmanını engelleyen bu yasa, 22 Şubat 2013'e kadar çıkarılmadığı takdirde Türkiye, dünyada İran ve K.Kore statüsüne alınacak ve "terörü finanse eden ülke" kategorisine sokulacaktı. Türkiye bu kategoriye girince, bilgi kirliliği yaratılacak ve yasanın çıkmasını engelleyen siyasiler, yasayı yerden yere vuran medya ve bazı hukukçular, Türkiye'yi önce dış basında ve ardından da içeride terörist devlet durumuna düşmekle suçlayacak ve böylece Türkiye'den önemli miktarda sermaye çıkışına neden olacaklardı. Yıllardır ekonomide çıkarmaya çalıştıkları krizi böylece çıkaracaklardı. Ekonomi bu şokla sarsılırken, yabancı devletlerden de, Türkiye'deki hükümeti terörist olarak suçlayıp istifaya davet etmesini isteyeceklerdi.
İşte Başbakan Erdoğan bunların bu tuzağını gördü. Terörün finansmanını önleyecek yasa TBMM'den geçti ve tuzak bozuldu. Bakalım bilgi kirliliği yaratarak şimdi hangi tuzaklar kurulacak, hep birlikte göreceğiz.