İstanbul sermayesi Anadolu sermayesini hep bayi olarak gördü. Oysa Özal'ın her şehirde küçük sanayi sitelerini kurmasıyla Anadolu'da girişimci grup oluştu.
Yıllar içinde bu kesim güçlenip malını ülke çapında satmaya başlayınca, İstanbul sermayesi 28 Şubat darbesiyle bu girişimcileri engelledi. Anadolu sermayesinin yatırım teşvikleri durduruldu. Devlet tarafından "yeşil, dinci, İslamcı sermaye" adı altında malları satın alınmayacak şirket listeleri yayımlandı. Böylece Anadolu'nun yükselişi "Sen bayisin bayi kal" engeline takıldı.
28 Şubat darbesini planlayan İstanbul sermayesi o dönemde rant kollamayı öyle abarttı ki, bürokrat atamalarıyla köşe başları tutuldu, bankaların içi boşaltıldı. Askeri gücü arkasına alan İstanbul sermayesi, yargı vesayetiyle de düzenleyici yasaları ve yeni yatırımları engelledi. Bankalar Yasası iptal edildi. Devletin, yap- işlet- devret gibi özelleştirme yöntemleriyle kaynak bulması yargının iptal kararlarıyla kısıtlandı. Anlayacağınız İstanbul sermayesinin işine gelen "batık devlet" modeli yargı vesayetiyle sürdürüldü. Zira borca batmış bir devleti yüksek faizle sıkıştırmak ve halkını soymak çok kolaydı.
Tabii sonunda 2001 krizine girildi. Krizin ardından yapılan seçimlerde halk Anadolu sermayesinin desteklediği AK Parti'yi iktidara taşıyınca bu defa işler değişti. Batmış olan devlet AK Parti tarafından kurtarıldı. Çünkü Anadolu sermayesi devlete para satarak ve devlet rantı kollayarak var olmuyordu. Asker ve yargı üzerinden çeşitli darbe ve AK Parti'yi kapatma teşebbüsleri oldu ama küresel konjonktür izin vermedi. Nitekim AK Parti asker ve yargı vesayetini kaldırmak için anayasa değişikliğine gitti. Anadolu sermayesi anayasa değişikliklerini desteklerken İstanbul sermayesi değişikliklere karşı çıktı.
Sanki bunlar olmamış gibi TÜSİAD Başkanı şimdi kendi dergisi Görüş'te şunları söylüyor: "Sermaye çevrelerinin ayırt edici fay hattı kayıt içi/kayıt dışı olmak gerekirken, yeşil sermayeİstanbul sermayesi türü bir ayrım kültürel ve siyasi çatışmaların lügatini oluşturuyor" diyor. Kendilerinin yaptığı "yeşil sermaye" ayrımını sanki başkaları yapmış gibi gösteriyor ve sermayenin kayıt içi ve kayıt dışı olarak sınıflandırılmasını öneriyor.
Çok doğru ama Türkiye'de bütün şirketleri kayıt altına alacak olan Yeni Ticaret Kanunu'nu büyük baskılarla kendileri değiştirttiler. Hatırlayacaksınız, 2001 krizinde bankalar Ticaret Kanunu'nda bulunan "ortağın şirketten para çekme yetkisi"nden faydalanılarak soyulmuştu. Yeni kanunun bu soygun düzenini bitirmesi, şirketleri kayıt altına alıp denetlemesi istenmedi. Ve 1 Temmuz 2012'de yürürlüğe giren yeni Ticaret Kanunu'nun devrim niteliğindeki şeffaflık ve denetim maddeleri TÜSİAD ve TOBB'un CHP'ye verdiği talimatla 26 Haziran 2012'de değiştirildi. Böylece TÜSİAD'ın arzuladığı batık devlete yine her an geri dönülebilmesi sağlandı.
Şimdi TÜSİAD Başkanı kalkmış "sermaye, kayıt içi/kayıt dışı diye ayrılmalı" diyor. Madem kayıt dışına karşısınız niye şirketleri kayıt altına alan yasayı değiştirttiniz? Kısacası, TÜSİAD söylediğini yapmıyor, yaptığını söylemiyor. Halkın hafızasını ve zekâsını bu kadar küçümsemek, en hafifiyle bugünün Türkiyesini anlayamamak oluyor.