Merkez Bankası kafasına göre bir yol tutturmuş gidiyordu. "Benim tek görevim fiyat istikrarıdır. Başka bir görev bilmem" diyordu.
Merkez'in ısrarla takip ettiği "yüksek faiz- düşük kur" politikasının, Türkiye'nin rekabet gücünü azalttığını, cari açığı çoğalttığını söyleyenlere de, cevap olarak Merkez Bankası Kanunu'nu işaret ediyordu.
Oysa Merkez Bankası Kanunu'nun 4. maddesinde kendisine pek çok görev verilmişti. Nedense Merkez, bu görevleri hiç dile getirmiyordu. Kimse de çıkıp, "senin bu görevlerin de var" diyerek, onu kendi silahıyla eleştiremiyordu, daha doğrusu kimse Merkez'e karşı çıkamıyordu. Çünkü yüksek faiz lobisi, Merkez'e laf söyletmiyordu.
Hatta Merkez Bankası yönetimi, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın bizzat kendisi, defalarca faizlerin indirilmesi gerektiğini, ülkede enflasyonu uygulanan yüksek faizler politikasının artırdığını söylemesine rağmen hiç oralı olmadı.
Gelelim Merkez'in dün açıklanan 2011 yılı para ve kur politikasına... Buna göre, Merkez fiyat istikrarının yanında finansal istikrarı da sağlayacağını belirtiyor. Hatta ilk kez cari açığın önemine dikkat çekiyor. "Mevcut konjonktür, cari açığı artırmaktadır. Buna ilave olarak, Avrupa ve ABD ekonomilerindeki son gelişmeler ve alınan kararlar, küresel ölçekte parasal genişlemeye yol açarak cari açığın 2011-2013 dönemi için hazırlanan Orta Vadeli Program'da (OVP) yer alan öngörüleri aşma ihtimalini gündeme getirmiştir" diyor.
Bugüne kadar hiçbir uyarıya kulak vermeyen Merkez'i acaba kim hizaya getirdi? Bize göre, Merkez'i hizaya getiren Amerikan Hazine Bakanı Timothy Geithner'in Seul'de G-20 toplantısında yaptığı açıklamalar oldu.
Geithner, G-20 toplantısında ülkelerin cari açık ve fazlalarının milli gelire oranlarının yüzde 4'ü geçmemesi gerektiğini belirtti ve bu doğrultuda bağlayıcı bir karar alınmasını istedi. Aksi takdirde dünya ticaret dengesinin bozulacağını ileri sürdü. Çünkü Almanya ve Çin yüzde 5'in üzerinde cari fazla, Türkiye ve Güney Afrika yüzde 5'in üzerinde cari açık veren ülkelerdi. Önünde sonunda, cari fazlası ve açığı yüksek olan bu ülkelere bir yaptırım söz konusu olacak ve cari açığı olan ülkeler, bu yaptırımdan, cari fazla verenlere göre daha olumsuz etkilenecek. Anlayacağınız Amerikan Hazine Bakanı uyarmasa, bizim Merkez'in cari açığı dikkate alacağı yoktu.
Gelelim Merkez'in yıllardır ihmal ettiği cari açığı azaltma görevini yerine getirmek için 2011'de neler yapacağına... Merkez, artık yeni borçlanma ve borç verme faiz oranları koridoru, zorunlu karşılık uygulaması gibi diğer araçları da aktif olarak kullanabilecek. Bu çerçevede, zorunlu karşılığa tabi yükümlülüklerin kapsamı genişletilebilecek. Zorunlu karşılık oranları, yükümlülüklerin niteliğine ve vadelerine göre farklılaştırılmaya devam edilebilecek. Ayrıca 3 Ocak 2011'den itibaren günlük döviz alımlarını 40 milyon dolardan 50 milyon dolara çıkaracak. İlave döviz alımı da yapabilecek.
Bütün bu tedbirler sonucunda, Merkez'in uzun bir dönem ısrarla uygulamaktan vazgeçmediği yüksek faiz- düşük kur uygulamasının Türkiye ekonomisinde yarattığı kaynak dağılımındaki bozulma biraz olsun düzelebilir. Keşke Merkez, Amerikan Hazine Bakanı'ndan çok önce kendi Başbakanı'nın uyarılarını dikkate alsaydı da, faizleri zamanında indirseydi... O zaman, cari açığın milli gelire oranı yüzde 4 seviyesini aşmazdı.