Anayasalar iş dünyasını yakından ilgilendirir. Çünkü bir devletin örgütlenme biçimi ülke ekonomisi için hayati önem taşır. Eğer bir ülkenin Anayasası demokratik değilse, o ülkenin kalkınma hızı düşer.
Bir ülkede özgürlükler kısıtlıysa, siyaset, yargı ve askeri vesayetin altındaysa sorunlar dile getirilemez.
Halkın seçtiği temsilciler de söylenemeyen bu sorunları çözemezler. Ticaret, yatırımlar ve ekonomi sürekli yargı kararlarıyla engellenir.
Gayrimenkul satışı yapılırken bile "askerler ne diyor acaba?" diyerek, görüş almak zorunda kalırsınız.
Mahkemeler, seçilmiş hükümetlerin özelleştirme kararlarını bilirkişi kullanmadan "ekonomiye faydası yok" diyerek iptal ederler.
Yatırımlar durur. İstihdam azalır. İşsizlik artar. Türkiye'de hep böyle oldu ve olmakta.
Demokrasi ve ekonomi arasındaki ilişki matematiksel olarak da ispatlanmış bir ilişkidir.
Ekonomi ve demokrasi sorununu ele alan Nobel ödüllü iktisatçı Amartya Sen, "bir ülkenin kalkınması için demokrasinin şart olduğunu" ileri sürer. Ve demokratik ülkelerde hiçbir zaman açlıktan insanların ölmediğini belirtir. Açlıktan ölümlerin hep otoriter rejimlerde olduğunu gösteren örnekler verir.
Türkiye'de de AK Parti Hükümeti, yargı ve askeri vesayete son veren bir Anayasa değişiklik paketini TBMM'ye getirdi.
Paket, muhalefet partilerinin engellemesi nedeniyle, ancak referanduma sunulma koşuluyla Meclis'ten geçti. Ama muhalefet referanduma da karşı çıkarak, Anayasa değişikliklerini mahkemeye götürdü.
Anlayacağınız, halk adına karar veren mahkemeler, halkın görüşü alınmadan değişiklikleri iptal edebilecek. Eğer Anayasa Mahkemesi değişikliği iptal ederse, Türkiye, statükocuların istediği gibi yine yargı ve askeri vesayetle yönetilmeye devam edecek.
Gelelim iş dünyasına... Peki iş dünyası demokrasi istiyor mu? Türkiye Sanayici ve İş adamları Derneği (TÜSİAD) ve Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) kürsüye çıktıklarında, mikrofonu ellerine aldıklarında her fırsatta demokrasi istediklerini söylüyorlar ama...
Referanduma giden Anayasa değişiklikleri yoluyla iş demokrasiyi somut olarak gerçekleştirmeye, demokrasiyi hayata geçirmeye geldiğinde, nedense konuşmuyorlar.
Geçmişte demokrasi raporları yayınlamış olanlar, Anayasa Mahkemesi'nin demokratik bir anayasanın önünde bir engel teşkil edip etmediğini şimdi hiç tartışmıyorlar.
Anayasa değişikliklerini istiyorlar mı, istemiyorlar mı, bu bile bilinmiyor. Demokrasi istiyoruz demekle olmuyor. Demokrasinin yolu demokratik bir anayasadan geçiyor.
Anlayacağınız statükocu büyük işadamlarının büyük paraları var ama Anayasa Mahkemesi raportörü Osman Can kadar cesaretleri yok.
Onun gibi çıkıp açıkça konuşamıyorlar. Anayasa değişikliğini istediklerini de söyleyemiyorlar, istemediklerini de söyleyemiyorlar.
Acaba neden korkuyorlar? O kadar para, pul, servet, eğer ne düşündüğünü bile çıkıp cesaretle söyleyemiyorsan, bu kadar para ne işe yarıyor onu söyleyin lütfen o zaman.