Emine Hanım'ın "Türk Mutfağı" kitabı tanıtım davetinde Turizm Bakanı ile yan yana oturup turizm konuşmamak mümkün mü?. Hele de ülkenin en büyük bacasız sanayisi, pandemi dolayısı ile derin yara almışken..
Rusya, Türkiye ile uçuşları durdurunca hele, neredeyse bitmişti bazı bölgelerimiz..
Bölge.. Aynen.. Kapadokya, genelde Fransızların her mevsim geldikleri, hatta yerleştikleri bölgemizdir. İngilizler Ege sahillerini tercih ederler, Ayvalık'tan Bodrum'a.. Akdeniz sahilleri ise Almanlar ve Ruslarla doludur.. Ve asıl turizm bölgemiz, dünya çapında otel ve tatil köyleri ile en büyük yatak sayısına sahip Akdeniz'dir.
Bakan Ersoy'a "Nedir Akdeniz'de durumlar, Ruslar uçmaya başladıktan sonra" dedim..
"Yüzde yüze yakın doluluk var.
Geçen yıl 16 milyon turist gelmişti. Bu yıl şimdiden 17 milyona ulaştık" dedi.
Yani, turizm yatırımcıları ve turizmden para kazanan yüz binlerce insan nihayet nefes alabilmişti.. Güzel tabii..
İki yıldır neler çektiklerini dostlarım sayesinde iyi biliyorum..
Emine Hanım kürsüye çıkıp "Türk mutfağını uluslararası mutfak yapmalıyız.
Çin mutfağı, İtalyan mutfağı gibi" demişti.. Bizde de ünlü Türk mutfakları vardı..
Bizim masada bir konuk "Antalya'da Yedi Mehmetler" dedi..
"Ah Yedi Mehmetler ah" dedim..
Ortam uygun olsaydı da, Bakan Ersoy'a anlatabilseydim, Yedi Mehmetler, ne demek?.
*
Yıl 1963.. İlk defa Antalya'ya gidiyoruz. Daha doğrusu yolumuz aslında Side.. Orada devletin orman kampı var. Orada kalacağız, ama yollar bugünkü gibi değil. Arabamızla, Ankara'dan önce Antalya'ya, oradan Side'ye.. Antalya'ya vardık. Herkes aç..
"Burada nerde yenir?" dedik, kamp için alışveriş yaptığımız bir dükkânda..
"Yedi Mehmetler" dediler. Tarif ettiler.. İşte öyle bir lokanta, bir sokakta.. Ama lezzet müthişti gerçekten..
Sonra 80'ler..
90'lar.. 2 binler.. Hep gittik Antalya'ya.. Hep Yedi Mehmetler..
Gittikçe genişlemiş, büyümüş, sonunda sahilde muhteşem bir restorana dönüşmüş..
Ülkenin gururu olmuş bir mekân..
Ama..
Ama hepsi o.. O ülkenin en çok turist ağırlayan, her sezon milyonların inip, milyonların kalktığı Antalya'da bir ünlü restoran, bir Yedi Mehmetler daha yok.. Olmamış.. Olamamış.
Sadece o olsa iyi..
Antalya'da dünyanın en harika akvaryumlarından biri var.. Kaç bilet kesiyor?.
Antalya'da yörenin tarihini düşünün.
Muhteşem bir müze var.. Kaç kişi geziyor?.
Antalya'da tarihi Aspendos Tiyatrosu'nda dünya yıldızlarının yer aldığı festivaller yapılıyor.. 7 bin 500 kişilik antik tiyatroya 750 kişi gelirse iyi..
Sadece Aspendos olsa, o da iyi.. Side var..
Perge var.. Hiç kimsenin adını bile duymadığı Silyon var, dağın tepesinde 4 çeker ciple zor çıktık. Antik devirde o dağın tepesine şehir kurmuşlar..
Stadyumu var, tiyatrosu var, mezarlığı var. Binlerce yıla karşı koymuş öyle duruyor..
Mustafa Erdoğan, Anadolu Ateşi'ni bizlere armağan eden ve o müthiş dans ekibi ile dünyayı dolaşan Mustafa kardeşim bizi alıp götürmese haberimiz olmayacaktı.
O Silyon'a tırmanan vadinin içinden bir ırmak akıyor. Nasıl müthiş bir rafting turizmi yapılır.. Ya da o yol boyu trekking!. Düşünen olmuş mu?.
Ya doğal güzellikler.. Mesela Manavgat Çavlanları.. Mesela hiç sönmeyen, asırlar boyu dağdan fışkıran Olimpos Ateşi..
Kaç kişi ziyaret ediyor buraları?.
Ya o Orlando'nun dünyaca ünlü tematik parklarına taş çıkartan "AquaLand/Su Parkı"na kaç kişi gidiyor, günde?.
"Hiç" deseniz yalan olmaz..
Çünkü Antalya'nın o 5 de yetmez en az 7 yıldızlık otel ve tatil köylerini tıklım tıklım dolduran turistlerin hiçbiri, kaldıkları mekânın dışına adım atmazlar.
Antalya diye gördükleri "Havaalanı / Havaalanı Otel Yolu / Otel / Otel Havaalanı Yolu / Havaalanı"dır, hepsi o..
Sebep..
O "Her şey dahil" denen ve üzerinde hiç düzenleme yapılmayan "rezil" sistem..
Adam 24 saat açık büfelerde, barlarda, sabahtan akşama, akşamdan sabaha bedava zıkkımlanıp içer, yerken kapıdan dışarı adım atar mı?. Kapıdan dışarı adım atmak, para demek çünkü.. Niye çıksın?. Enayi mi?.
O Antalya'ya gelen milyonlar otelden dışarı adım atmazsa, Yedi Mehmetler'den başka uluslararası ünlü restoran olur mu?. Olan yaşar mı?. Kaç kez, kimler, neler denedi, o çok ünlü Kaleiçi başta olmak üzere.. Bir sene gittim, bayıldım. Ertesi sene gittim, yok!. Kaç defa oldu bu.. Bursa'nın ünlü İskender Kebapçısı ustaları ile geldi Antalya'ya.. Açılışında ordaydım.
Muhteşemdi.. Ama o bile olmadı..
Neden?.
Antalya'da turist var, ama hepsi sanki hapis.. Gönüllü hapis.. O zaman gerisi boş kalıyor, boş duruyor yörenin..
Elin Alman'ı kendi ülkesinde kalsa çok daha fazlasını harcayacağı parayla, Antalya'da uçak da dahil tatil yapıyor, hem de sabaha dek, bira da değil, viski içerek..
Deli mi?. Niye çıksın otelden?. Niye orda bir restorana gitsin de, otele 24 saat her şey dahilden fazla hesap ödesin?. Siz olsanız öder misiniz?.
Çıkmayınca para da harcamıyor tabii turist..
Bakan Ersoy'a, "Bana kafa sayısı değil, kafa başı bıraktıkları parayı söyler misiniz?" diyecektim.. Mesela Akdeniz turizminde rakiplerimiz İspanya, İtalya, Fransa, Hırvatistan ve Yunanistan ile mukayese ederek..
Gelen milyonlar sahillerimizi hem karadan, hem denizden kirletiyorlar, üstelik..
"Adam başı kaça kullandırıyor, kirlettiriyoruz sahillerimizi" de diyecek ve soracaktım..
"Bu ülkenin bir turizm politikası var mı?."
*
Bu konuya devam edeceğim. Çünkü derdim büyük!. Çünkü dünyayı gezdim, gördüm, biliyorum, el oğlu gelenin cebindeki her kuruşu almak için neler yapıyor.
***
BAŞHAKEMİMİZ DÜDÜĞÜNÜ ASTI...
1957'de bu mesleğe başladığımızda, M. Ali Ağabey (Kışlalı), "Futbol değil, spor yazarı olacaksınız" demiş ve bizi her sporu izleme ve yazmaya gönderir olmuştu.
Kendisi zamanın sayılı basketbol koçlarından olduğu için, en çok da basket maçlarına giderdik tabii. Bir basket maçı nasıl izlenir ve nasıl yazılır, ondan öğrendik. En çok da basket yazdık.
Hüsamettin Topuzoğlu, o dönemin efsanelerindendi. Hem hakem, hem de yönetici olarak.. Çok da iyi arkadaş olduk. Yaşımıza bakmadan, hepimize "akran" muamelesi yaptığı, onu en ağır eleştirdiğimiz maçlardan sonra gördüğümüzde, kardeş gibi davrandığı için..
Sonra araya mesafeler girdi. Görüşemez olduk.. Sonra.. Sonra Ünal'dan (Özüak) bir mesaj.. Ünal da o dönemin basketbol oyuncularından..
"Topuzoğlu'nu kaybettik.." İçim nasıl burkuldu, anlatmam zor. Onca yıl görmeden, tek kelime haberleşmeden geçmiş ama, gönüller unutmamış işte..
Dikkat edin.. Bir basketbol maçında bu hareketi yapan, oyuncu değil, hakem.. Hüsamettin Topuzoğlu böyle verirdi kendini yönettiği maça işte.
Ünal'a "Sen yazar mısın" diyebildim..
Biliyorum kimseler yazmayacak.. Biri yazmalı hiç değilse bu efsaneyi.. Ünal'dan harika bir yazı geldi. Tüm tanıyan ve sevenlere başsağlığı dileyerek, Hüsam Ağabey'e "Işıklar içinde yat" duaları ederek, Ünal'ın yazısını sunuyorum.
*
Hüsamettin Topuzoğlu sadece hakem değil basketbol sahasındaki her şeyin hâkimi bir otoriteydi. Sahada o anda mevcut bütün ayakkabıların içine girer, herkesin rolünü çalardı. Gözünün içine baktığı koskoca adamların dudakları uçuklardı.
Hakemlik dönemini yaşamış basketbol adamlarının hemen tamamının cebinde ondan yediği en az bir teknik faul veya diskalifiye cezası vardır ve onların tamamı da Albayıma saygı ve sevgi duyar.
Başhakemdi...
Ve inanıyorum ülkenin bütün hakemleri gocunmadan katılacaktır bu sözüme...
Ondan gerisi teferruattı...
Hakem hocalarının hocasıydı Albayım... O kadar söyleyeyim. Yanına çok haklı olduğunuz bir teknik hatayı anlatmak için gider, "Nasıl bu kadar yanlış olabilirim utancıyla" ters geri dönerdiniz.
Yirmi küsur yıl süren Osman Solakoğlu Basketbol Federasyonu'nun İsmet Paşası, kurumsal icraatı başarıyla sürdüren kişisiydi. Basketbolun tüm kitapları eğitim kurulu başkanı olarak onun elinden çıkmıştır. Gönül rahatlığıyla Türk basketbolunun kitabını yazmıştır diyebiliriz.
Osman Ağabey'in delişmen eylemlerini kara kaplı kitaba uyduran adamdı. Basketbol yeni yüzyıla bu ikilinin sırtında taşındı.
Otoritesini, bütün yolların ona çıkıyor olmasına ve yaptığı işi çok ciddi yapmasına borçluydu.
Mesela bakın... Etimesgut Tank Okulu'nda şehir efsanesi olarak anlatılırdı: Albayım West Point'e ihtisas eğitimine gittiğinde ağır makineli tüfeği en hızlı söküp takma rekorunu kırarak orda da ufak bir ders vermiş, Amerikalılara..
Son yıllarda kaybettiğim Mehmet Baturalp, Çetin Çeki, Yalçın Granit ağabeylerim, Doğan Hakyemez, Battal Durusel, İsmet Badem kardeşlerimin maçlarını cennette yönetmeye yürüdü gitti Hüssam Ağabey..
Basketbolun başı sağolsun..
Düdüğüne böyle veda etmişti.. Yönettiği oyuncuların omuzlarında, onların armağanı basketbol topuyla.
***
EDA ERDEM'LE GURUR DUYMAK!..
Kaç yıl oldu bilmiyorum.. Bu köşenin manşetine "Seni seviyorum Eda" diye manşet atalı.. Öyle müthiş maçlar çıkarmış, öyle maçlar kazandırmıştı ki, spor medyamızın sessizliğine de kızıp, "Seni seviyorum Eda" diye haykırmıştım..
Herkes sevmeli Eda'yı.. Herkes bilmeli.. Bilse sever zaten.
Ama bu ülkede "fil hafızalı" spor medyası var ya. O gün yazar, ertesi gün unutur.
İşte Olimpiyatlar bitti. Avrupa Şampiyonası bitti. Eda ve onun takımı unutuldu bile..
Dün tam da "Bizim medyamız hemen Şenol'u savunmaya başlar.. Onu değil, onu eleştirenleri eleştirir" dediğim benim köşenin birkaç sayfa ilerisinde tam sayfayı "Şenol Güneş savunması"na ayırmış bizimkiler.. Teşekkürler, beni yanıltmadıkları için.. Ama acildi o sayfa, onlar için.. Şenol, dün Federasyon Başkanı Nihat Özdemir'le buluşacaktı.
Özdemir'e gözdağı sayfasıydı o..
"Bak Başkan, biz Şenol'un arkasındayız, ona göre.."
O Şenol'a tam sayfa ayıran 4 sayfalık sporumuzda Eda Erdem, çift sütun haber olabilmişti, aslında birinci sayfadan sürmanşet olmalıyken.. Eda Erdem, Avrupa Şampiyonası'nın "En İyi Orta Oyuncusu" seçilmişti. Ve bu onun arka arkaya 4'üncü "En İyi Orta" seçilişi idi. 2021'den önce 2015, 17 ve 19'da da bu unvan Eda'ya verilmişti.
Bir erkek sporcu, bir futbolcumuz mesela, arka arkaya 4 defa Avrupa Şampiyonası'nın En İyi Orta Oyuncusu seçilse, nasıl verirdik bu haberi düşünün..
Kadına eşit değermiş.. Püf..
Tüm sporlara eşit değermiş.. Hadi canım sen de..
Bizim spor sayfalarında eşit olan hiç ama hiçbir şey yoktur.
3 büyükler bile eşit değildir. Onlar bile sıralanırlar..
Aldırma Eda!.
Sen her maçını, takımın ve arkadaşların için oynadın. Sen hiçbir maçta yenilgiyi kabul etmedin. Her maçta sonuna dek direndin. Arkadaşlarının da sana uyması ve direnmeleri için her şeyi yaptın. Hücumda ayrı başarılıydın, savunmada ayrı, serviste ayrı.. Komple voleybolcu, ama zehir gibi bir beyin ve tükenmez bir hırstın Eda.. Sadece ülkemize değil, tüm Avrupa'ya örnek voleybolcuydun. Onun için 2015'ten bu yana, her iki yılda bir, seni seçti Avrupa voleybolu..
Veysel, bizim spor medyasına bağırıyor sanki..
"Yeter gayri, yumma gözün kör gibi.."
O kör gözlere inat, devam Eda!. Şu anda ilkokulda olanlardan başlayarak milyonlarca kızımızın idolüsün sen!.
***
TEBESSÜM
Evvettt!.. Haklısınız.. Mutluluk para ile satın alınmaz.. Ama lütfen söyleyin.. Mutsuz bir anınızda, son model bir BMW'nin yumuşak koltuğuna gömülmüş ağlamak, bir scooter'da dikilirken ağlamaktan daha iyi değil midir?.
***
SEVDİĞİM LAFLAR
Bakıp görmeyenlerden, konuşup dinlemeyenlerden, dokunup hissetmeyenlerden uzak durun.. Leonardo da Vinci