Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Devlete hakaret de mi serbest oldu?..

Galatasaray'ın başında "Yaramaz bir çocuk var" demek isterdim. Ama bu "şirin" bir laf olurdu. Yaramaz çocuk, şirindir çünkü.. Ama "çocuk" olduğu kesin..
100 yıllık Galatasaray'ın başında kendini bir şey zanneden..
Galatasaray'ı Galatasaray yapan bütün değerlere ihanet eden, kibir kumkuması ve de "şaşkın" bir çocuk var..
Bu çocuk, bir devlet kurumu olan Türkiye Futbol Federasyonu'na açık seçik hakarette bulunmuş ve kurumu bazı komplolar kurmak ya da içinde olmakla itham etmişti.
Federasyon da haklı olarak onu "Profesyonel Disiplin Kurulu"na sevk etti ve dedi ki..
"Hadi gel.. İthamlarını kanıtla.." Dün sabah erken kalktım.
Perşembe gecesi 4 takımımızın birden "Avrupa'ya tamam mı, devam mı" maçları olduğu için A Spor'da her perşembe yayınlanan programımızı "Özel" başlığı ile cumaya almıştık.
Çekimi erken yapacaktık. Ben de cumartesi yazılarını erken tamamlamak zorundaydım.
"Dört maçla ilgili görüşlerimi yazarım. Gerisine de, elimde çok güzel, çok keyifli iki hazır yazı var. Tam tatil günü okumalık, onları koyarım" diyordum..
Tabii önce kahvaltım. Kahvem ve gazetem..
Spor sayfalarını kaparken, bir minik başlık dikkatimi çekti. Okudum.
Okumaz olaydım..
Burak Elmas denen o "Şaşkın ve kibirli çocuk" kendisinden savunma isteyen ve "Gel ve iddialarını kanıtla" diyen devlete bir kere daha hakaret etmişti.
"Hukukun üstünlüğünü değil, üstünlerin hukukunu önceleyen ve talimatla karar veren kurulunuz nezdinde savunma yapmayı zül addederim!." Kendini devletin, onun yasal kurumlarının üstünde gören, karşısında oyuncakları ile kurduğu lego devlet var sanan çocuk, "savunma" diye yepyeni ve çok daha ağır bir hakaret yazısı gönderiyor ve de bunu medyaya açıklıyordu.
Devlete savunma yapmayı zül sayarmış, şımarık çocuk, bakar mısınız?.



Her devlet kurumu gibi Türkiye Futbol Federasyonu da eleştirilir tabii.
Onları en fazla eleştirenlerin başında geliyorum.. İpin ucunu kaçırdığım oluyor mu?. Oluyor. Onların da cevap ve hatta beni dava etme hakları var. Ama neticede ben yazılarımı kendi adıma yazıyorum..
Devletin yasalarına göre kurulmuş herhangi bir kurumu temsil etmiyorum.
Sözlerim sadece beni bağlar..
Oysa bu şımarık, kibirli ve şaşkın çocuk "Batı'ya açılan pencere" olmak için Galatasaray Lisesi'nde kurulmuş ve Türk sporunda, hatta çim hokeyine dek pek çok dalın kurulmasında başrolü oynamış tarihi bir spor kulübünü temsil ediyor.. Onun milyonlarca taraftarını temsil ediyor..
Böyle bir Başkan'ın devlete, "Size savunma yapmayı zül addederim" demesi ne anlama gelir, şaşkın çocuk hiç düşündün mü?. Yoksa kibrin ve şımarıklığından sen hep düşünmeden mi konuşursun?.
Lafı uzatmama gerek yok. Şimdi sıra devlette..
1. Önce Türkiye Futbol Federasyonu, Burak Elmas'ı bir kez daha ve bu defa "tedbirli" olarak PFDK'ya sevk etmelidir ki, o "tedbir" yüzünden bir daha "Galatasaray Başkanı sıfatı" ile konuşma dahil hiçbir şey yapamasın..
2. İstanbul ve çevresinin 6222 Özel Savcısı, artık yetkisini kullanmalı ve "Sporda Şiddeti Önleme Yasası"nı ihlalden Burak Elmas hakkında derhal dava açmalıdır.
6222 Özel Savcısı kimdir bilmiyorum.
Ama İstanbul ve çevresi istinaf savcısı, sevdiğim ve saydığım Asım Ekren'in 6222 konusunda yazdığı kitabı satır satır okudum. Bu köşede de ayrıntılarla anlattım.
6222 sayılı yasa, savcılara öyle yetkiler veriyor ki, isterlerse bu "Devlete meydan okumalar" anında bıçak gibi kesilir.. Ama bizde nedense "göz yumuluyor" sanki..
Göz yuma yuma, kulüp başkanlarını geçtik, kulüp yönetimlerini, orasından burasından tutanlar bile kendilerini devlet üstü devlet saymaya başladılar.
Bazılarına "Fikir özgürlüğü, devlete kafa tutmak, devlet kurumlarını hakaretlerle aşağılamak değildir" dersini acilen vermek gerekiyor, 6222 Özel ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılarım..
Neden meslek unvanınızın önünde "Cumhuriyet" sözcüğü var, bu ülkede..
Ve sadece sizin var?.
Çünkü göreviniz bu Cumhuriyet'i savunmak, sayın savcılarım!.

***

Ünal Özüak / Mimari & Kitap

GALATA'NIN İNCİ KOLYESİ... KAMONDO MERDİVENLERİ...


Mimar meslektaşım Turan Akıncı, Remzi Kitabevi'nden yeni çıkan, arşiv bilgi ve notlarıyla dopdolu 416 sayfa, hangi birine bakacağınızı şaşıracağınız nefis resim ve illüstrasyonlarla bezenmiş "GALATA/İstanbul'un 700 Yıllık Karakutusu" kitabında kentin kalbinin MR'ını çekmiş.
Öncekiler "İşgal" ve "İstanbul" ile üçlü kitap dizinini tamamlamış böylece. Galata'da kültür, tarihsel yapılar ve ticari yaşam... İstanbul'un kadim semtlerinden biri olan Galata, Bizans İmparatoru tarafından 1267 yılında Cenevizlilere tahsis edildi. Galata'nın bu özel konumu İstanbul'un fethinden sonra da devam etti. Fatih Sultan Mehmed, fethin hemen ertesi günü 1 Haziran 1453'te bir ahitname ile Galata'nın özerkliğini tanımış oldu.
İstanbul içinde İstanbul, "Magnifica Comunita di Pera" adlı bu oluşum 350 yıl devam etti. Çeşitli dinlerin ve kültürlerin bir arada yaşadığı bu bölge, aynı zamanda ticaret ve finans dünyasının da merkezi oldu.
Fetihten tam 400 yıl sonra Osmanlı yönetiminin borçlanma ihtiyacı duymasıyla birlikte Galata bankerleri devreye girdi. Borçlanmalar Galata Dersaadet Tahvil Borsası üzerinden yapıldı. Bu durum Osmanlı Devleti'nin 1875 yılında borçlarını ödeyemeyip iflas etmesine kadar sürdü. Araştırmacı yazarımız Turan Akıncı bu kitapta, ticari ilişkilerin yanı sıra Galata'daki tarihsel yapıları, kültürel yaşamı ve Levantenlerin toplumsal konumunu belgeleriyle gün ışığına çıkarıyor. Bunun üstüne başka bir yayının çıkabileceğini hiç sanmıyorum.
Değerli meslektaşım bana da büyük kıyak yapmış bu kitapla... Anlatınca siz de hak vereceksiniz.



Eski okul/old school hariciyeciler için kullanılabilecek monşer, komulfo, janti tanımlamalarının tamamını bünyesinde toplayan Kadıköy Maarif Koleji ilk mezunlarından, emekli büyükelçi Uğur Ergun Abi biz kendinden küçükleri ikişer ikişer alır ve yatılı okulların ünlü "Sırtta kanırtma" geleneği "Gel sana İstanbul'u göstereyim" esprisi uyarınca küçük Galata turları yaptırır.
Geçen ay pandemi sıkıntısından sınıf ve basketbol takımı arkadaşım Emirhan'la (Buzcularlı) beraber Galata gezimize Uğur Abi'nin Papadopoulos Apartmanı'ndaki muhteşem manzaralı, yüksek tavanlı yaş almış ve fakat iç dekorasyonu çıplak tuğla duvarlarla çok albenili dairesinde, güzel eski günleri anma sohbetiyle başladık.
Uğur Abi'nin, karakutu gibi fil hafızası sayesinde, isimleri camiamız için önemli olan kimler gelmedi ki salona. Hepsi kahkahalarımız arasında adeta ete kemiğe büründüler. Daha sonra eski futbolcu tığ gibi Uğur Abi önde, tıknefes ben ve Emirhan arkada başladık Galata'yı gezmeye.
Yatılı okul yıllarımızda çarşamba öğleden sonraki yarım günlük gezimizde Galata'dan Yüksek Kaldırım'dan yukarı tabanvayla İstiklal Caddesi güzergâhından Taksim'e varırdık. Tabii Orhan Pamuk gibi naif çocuklar olmadığımızdan, gezdiğimiz yerler de Masumiyet Müzeleri değildi... Ancak şimdi kültür varlıklarımızın ayırdına varabiliyoruz.
Güya üzerinize afiyet, ben mimarım ve İstanbul çocuğuyum ya...
Uğur Abi birbirinden güzel korunmuş yapıların eski mimarisini ve bugününü mükemmel anlatarak ezdi resmen beni. Ara duraklarımızı, nefeslenmelerimizi bina girişlerine, orijinalleriyle uyumlu yapılmış, birbirinden güzel kafelerde yaptık. Gerçek kent âşığı sahipleriyle tanıştık. Çok güzel vakit geçirdik..
Bundan sonraki Galata gezimiz... Barcelona'daki Gaudi eserlerine taş çıkartacak güzellikteki, Bankalar Caddesi'nden yukarı Bankerler Caddesi'ne çıkan Kamondo Merdivenleri...
Uğur Abi uyarmadı deme.. Elimde Turan Akıncı'nın GALATA/ İstanbul'un 700 Yıllık Karakutusu kitabı son derece donanımlı geliyorum.. Sana ve yeni Galata mekân sahiplerine, 1850'de bölgenin önemli banker ailesinden Abraham Salomon Kamondo adına yapılan art nouveau merdivenlerin her bir basamağının tarihi dokuya katma değerlerine dair her şeyi anlatacağım...
Karakutular yarışacak...
(GALATA / Turan Akıncı / Remzi Kitabevi, 2021)

***

ÖZÜRLER!..

Sabah beni çok neşelendiren bir mesaj düştü telefonuma.. Ailenin iki sevgilisinden biri, Serpil'in torunu (Öteki Kemal'in torunu) Leylüş"ün annesi sevgili Başak'tan..
Hani dün Oz Büyücüsü adlı ünlü çocuk romanından söz ederken "Günümüzde başını telefon ve tabletten kaldırıp bu enfes romanı okuyan çocuk var mı?" diye sormuştum ya..
Başak diyor ki..
"Dayıcım günaydın. Biz tam da bugünlerde Leyla ile Oz Büyücüsü'nü okuyoruz. Yalnız beyin isteyen Teneke Adam değil, Korkuluk.. Teneke Adam kalp istiyor.."
Benim canım Leylüşüm, Oz Büyücüsü okuyor. Bundan mutlu ne haber olabilir ki?.
Ve Sevgili Başak?. Yaş 82!.. Yani bendeki beyin de artık hayli eskidi.. Yanılmalar oluyor işte..
"İyi ki de yanılmışım" dedim, sabah sabah.. "İyi ki yanılmışım da beni neşeye keyfe boğan bu düzeltmeyi almışım.."

***

TEBESSÜM

Bir Japon atasözü dermiş ki..
"Senin değilse alma
Doğru değilse yapma
Gerçek değilse söyleme
Bilmiyorsan sus.."
Halt etmiş Uzakdoğulu dostlarımız..
Öyle yapalım da sosyal medya işsiz kalıp kapansın öyle mi?. Ama bir bakıma bu lafı tam da Burak Elmas için etmiş, Japonlar.

***

SEVDİĞİM LAFLAR

Yapabileceğini düşünen yapar. Yapamayacağını düşünen yapamaz. Bu değişmez bir kuraldır.
Pablo Picasso

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA